Yüzüme baktı, gözlerinde ne öfke vardı ne de hüzün. Mat, donuk, kıpırtısız
baktı yüzüme.
Kırk yedi yaşındayım, dedi. Neredeyse yarım asır olacak, bu dünyada, bir
nokta hatta bir leke gibi yaşıyorum. Çocukken mutlu olduğum anlar olmuştur
elbet, çocukluktan, aklı ermezlikten kaynaklı. Ama hepsi o. Yaşadıklarımı
anlatmayacağım. Anlatırsam önemli bir hale bürünür belki. Oysa hiç önemi yok ne
geçmişin ne de geleceğin. Gelecek dedim değil mi, gelecek de geçecek. Geçmişte
büyük beklentilerim yoktu. Küçük beklentilerin büyük hayal kırıklığı
olmaz sanıyorsanız yanılıyorsunuz. O yüzden hiç beklentim yok. Ne kadar
ömrüm kalmışsa artık, onu da öylesine tüketip gideceğim vakti gelince.
Sustu.
Derin bir nefes aldı.
Nefes alırken, gözlerini kapadı, sonra açtı. Yine aynı ürkütücü sakinlikle
yüzüme baktı. Dudağı bir şeyler daha söyleyecekmiş gibi kıpırdadı.
Söylemedi.
Arkasını döndü ve gitti.
Sadece ağladım. Önce sessizce süzüldü gözümden yaşlar ardından sarsıla
sarsıla hıçkırıklara döndü. Bağıra bağıra ağladım, gözyaşlarım tükenene kadar.
Hafif bir titreme kaldı geriye bir de gözümün önünden gitmeyen yüzü.
Kırk yedi değil on yedi yaşındaki haliyle...
D.K.
26 Kasım 2020 11:42