30 Aralık 2022 Cuma

Haziran 2021

 

2 Haziran 2021

 

Ben hep dinlerim.

Dinlerim insanı; düşman da olsa dost da.

Dinlerim doğayı; kuşları, ağaçları, denizleri, taşı, toprağı.

Dinlerim; sessizlikte de gürültüde de ıssızken de kalabalıkken de.

Sonra bir gece ansızın, belki de sabah; gider birdenbire kıymetlim.

Ne ayak seslerini duyarım ne de bir hoşça kal...

 

D.K.

2 Haziran 2021 09:35

 

 

 

7 Haziran 2021

 

Eylül Notlarından \ Gaz Lambası ve Fitilli Çakmak

 

Çocukluğumdan kalma hüzünlü bir tebessüm.


Her gece gaz lambasını yakarken: "Yasak diye aldı çakmağımı, kaldım kibrite" diye söylenirdi babaannem. Hiç aksatmadan, her gece aynı tonda sanki bir ayin gibi ama çocuklarının verdiği çakmağı da istemezdi. "Rahmetli kendi hediye etmişti oysa" der ardından da "Rahmet istedi yine!" diye gülümserdi.

O zamanlar öğrenmiştim, babamın çocukluğunda çakmak kullanmanın bir dönem yasak olduğunu.

Amcam öldüğünde kişisel eşyalarını babama vermişlerdi. Avcunun içindeki çakmağı göğsüne bastırıp, "Anneme niye vermedin çakmağı sıpa?" diye diye ağlamıştı. Tıpkı bir çocuğun en sevdiği oyuncağı gibi günlerce elinde tutmuştu o çakmağı. Parmaklarının arasında gezdirmiş, bazen gülümsemiş bazen ağlamıştı. Sonra bir gün Yenikapı'da var gücüyle denize fırlatmıştı çakmağı.

Anlam verememiştim...

Veda etmişti belki kendince...

Ve ben ne zaman bir gaz lambası ya da fitilli çakmak görsem, şimdiki gibi hüzünle gülümserim.

 

D.K.

7 Haziran 2021 23:47

 

 

8 Haziran 2021

 

Doğanın gücüne inanmak, bilimi inkar etmek değildir. Güneşin, toprağın, suyun; insan bedeni, insan ruhu yani insan sağlığı üzerindeki etkisini inkar etmek mümkün değildir. Kaldı ki doğal yöntemlerle tedavi modern tıbbın temelidir. Hipokrat’tan başlar bitkilerle tedavi. İbni Baytar’ın, Kitab al-Ǧāmi’ li-mufradāt al-adwiya wa-‘l-aġḏiya’sı farmakognozinin İncili olarak nitelendirir ve farmakolojinin temel taşları arasında yer alır. İbn Butlan’ın Takvim es-sıhha’sı yani Tacuinum Sanitatis, Orta çağ tıp eğitiminin en önemli kaynaklarından biridir. Ki bu kitapta yer alan nefes alma yöntemleri günümüzde halen kullanılmaktadır. Hildegard von Bingen’in Physica’sı yani Liber simplicis medicinae yine modern eczacılıkta halen kullanılan bir kaynaktır. Tarihteki ilk psikiyatri kliniği olarak bilinen, Gevher Nesibe Hatun şifahanesinde, bitkilerden elde edilen esanslarla tedavi, müzik ve su sesi tedavilerinin yanında yer alır.

Fitoterapi, homeopati ve daha birçok alternatif yöntem, pekala modern tıbba entegre edilebilir. Özellikle psikiyatride plasebo etkisinin önemi düşünülecek olursa, ehil bir hekimin elinde, zarardan çok faydası olacağı fikrindeyim. Örneğin, ailesi, eğitmeni yahut öğretmeni tarafından ADHS teşhisi (!) konmuş bir çocuğa davranışlarını kontrol altına alması için anında R*tal*n yazılması istenir. Oysa bir çocuğun gerçekten ADHS olup olmadığı söyleyebilmek için seri muayene gerekir. Benzer semptomlara sahip olabilecek hastalıklar (Epilepsi, işitme, görme bozukluğu ve metabolizma bozukluğu) ihtimal dahilinden çıkartıldıktan sonra çocukta hiperaktiviteyi ve/veya dikkat dağınıklığını tetikleyen güncel etkiler (aile içi huzursuzluk, taşınma, yeni bir çevre yahut rutin dışına çıkan herhangi bir yenilik) ve dahi annenin gebelik süreci sorulur. Çağımızda teşhisi çok hızlı konulan ADHS’in altında çok sık psikolojik nedenler yatar ve hiperaktivitenin yahut dikkat eksikliğinin başka sebepleri vardır. Bu halde placebo etkisine müracaat edip R*tal*n yerine Globuli yazmayı tercih ederim ki aslında çoğu durumda çocuğun değil ailesinin eğitim yahut terapi ihtiyacı vardır. Çocuklardaki dikkat dağınıklığının temel sebepleri arasında, ilgi eksikliği, ilgi fazlalığı, ekran bağımlılığı çok geniş yer kaplıyor. ADHS olduğu düşünülen çocuklar çoğunlukla aktiviteleri olmayan çocuklar maalesef. Oysa düzenli hobileri olsa enerji boşaltmayı başardıkları için odaklanma sorunları azalacak, belki de ortadan kalkacak ve daha kontrollü hareket edeceklerdir. Tabii bu her durumda ve her teşhiste müstahzarat inkar etme olarak değerlendirilmemeli, ki bu zaten mümkün değildir.

Günümüzde her meslek dalında olabileceği gibi bilgisini -kendi çıkarları için- yanlış aktaranların varlığı, alternatif yöntemlerin gücüne gölge düşürüyor. Bu gölge düşürücüler yüzünden de yüzyıllarca kullanılan yöntemler değersizleştiriliyor. Bazı modern tıp hekimleri, bu yöntemlere karşı çıkarken, sade ve açıklayıcı bir dil kullanmak yerine “bilimsel değil” diyerek konuyu kapattıkça insanlar da “bitkisel tedavinin ne zararı olabilir?” sorusu büyüyor ve maalesef bilinçsizce, daha çok konuşan, daha çok anlatan, daha çok reklam yapana yöneliyor. Oysa göz ardı edilen büyük tehlike, birçok bitki, tıpkı bilinçsiz kullanılan medikal ilaçlar gibi yan etki yapabilir yahut alerjik reaksiyon verebilir.

Ve unutmamak gerekir, bilim bize her zaman şüpheci olmayı, yeniliklere açık olmayı öğretir. O yüzden sadece bitkisel tedavi yöntemleri değil, tamamlayıcı, bütünleyici tüm alternatif yöntemler de bütünün parçasıdır. Yeter ki bu yöntemler hakkını veren, bilgisi yeterli, etik sahibi kişiler tarafından uygulansın. Birçok hastaya konulan teşhisin adı aynı olabilir, adı aynı olsa da tedavi yolu ve yöntemi her zaman aynı ve bir değildir.

Sahi, size büyükleriniz çocukken, karnınız ağrıdığında hiç mi nane-limon kaynatmadı ya da burnunuz akarken tadından nefret etseniz de ıhlamurun, iç şifa olsun, demedi?

Sağlıklı kalın ve bilime, doğanın gücünü inkar etmeden inanın. Biz de o doğanın bir parçasıyız...

 

D.K.

8 Haziran 2021 00:08 

Not: 26 Mayıs 2022'de Revue'de şu dipnot ile yayınlandı.

*Homeopatinin ve fitoterapinin çok sık gündeme geldiği bugünlerde geçmiş zaman yazılarımdan birini tekrar paylaşmak istedim. Almanca olan orijinal metin, 2 Haziran Ärzteblatt, Blogs sayfasında, 1 Haziran itibariyle, Almanya Kuzey Ren-Vestfalya Eyaletinde yürürlüğe girecek, yeni sağlık sigortası yasasının, alternatif tıp yöntemlerinin sağlık sigortası kapsamından çıkarılmasına yönelik maddesine, sakin bir isyan olarak yer alacak.

 


13 Haziran 2021

 

Sanki tüm dünya "kötünün iyisi" sisinde kaybolmuş gibi...

Göz gözü görmüyorken; hoşgörüyü, merhameti, vicdanı, saygıyı, sevgiyi görmek mümkün müdür?..

 

D.K.

13 Haziran 2021 23:32

 


14 Haziran 2021

 

Uyuyup uyanınca derdik...

 

 

D.K.

14 Haziran 2021 00:39

 

 

Yorulduk, ölerek ya da giderek eksildik...

(ya uyuyamıyoruz artık

     ya da uyanamıyoruz)

Sonra sadece sessizce "büyüdük" dedik...

 

D.K.

14 Haziran 2021 13:03

 

 

 

15 Haziran 2021

 

Merak;

2002 seçimlerinde 8 küsür milyon, 2007 seçimlerinde 6 küsür milyon oy kullanmayan insandan kaçı "benim oyum mu sonucu değiştirecek?" diyerek sandığa gitmedi, kaçı "Baykal'a oy vermektense.." dedi, kaçı bugün gününü sadece AKP'ye oy verenlere küfür ederek döndürüp kendine sıfır kusur buluyor?

Peki 2011'de oy kullanmayan 6 milyon küsür insan, Baykal da yoktu, bugünler iyice görünür olmuştu, tarihsel, daha doğrusu tatilsel miydi sandığa gitmeme nedeni?

2002 yılında şu an iktidar ortağı olan MHP'nin aldığı oya neredeyse denk oy alan GP'nin ardından Cem Uzan'a yapılanlara kıs kıs gülenlerin kaçı, asıl hırsızların önünü açtığının farkında? (Cem Uzan savunması değil hukuksuz el koymaların başlangıç tarihi olarak dip not.)

Hadi geçmiş zaman hesabından uzaklaşalım, yakın tarih yerel seçimlere dönelim, daha ilk kayyum atamasında, sırf oy vermediğiniz bir parti diye sessiz kalanlar, ötesine geçip halkın iradesinin gasp edilişine oh olsun diyenler, hiç mi kendi özgürlüklerinin, haklarının da gasp edildiğini görmedi.

Açken, suçlanırken, susturulurken, kısıtlanırken, sürülürken, fikren tutsak, madden bağımlı edilirken ve hepsinden öte öldürülürken nasıl "bu günümüze de şükür" diyebildi?

Bugün, bir suçluya övgüler yağdıran ya da teşekkür edenler ve hatta "adı" muhalefet olanlar, Türkiye'nin yeniden içine çekildiği durumun pekala farkında değil mi? -Benim en büyük korkularımdan biri olan- kendilerini kahraman ilan edebilmek adına ülkede ya da sınır ötesinde yaratacakları kaos ortamını öngörmüyorlar mı? Sözde terörizm adı altında Kürt halkına yapılacak zulmün ve kendi elleriyle yetiştirdikleri tetikçilerin katledeceği canların, belki de yıllardır planlanan iç savaşın -umarım yanılırım, gerçekleşmez desem de- sinyali açık seçik verilirken, milletin meclisinden nefret suçlarına çağrı yapılıp insanlar tehdit edilirken hiç mi bir şey yapmayacaklar?

İktidarından muhalefetine acılardan, kandan, ölümden beslenen bir siyaset...

Akıl tutulması yaşayan kim?

Ben mi, Türkiye'de yaşayan halkı mı, ana muhalefet mi yoksa artık suçlarını yüzsüz bir gülüşün ardına saklayan iktidar mı? Kim?

 

Ah ülkem! Canım ülkem! Ülkemde sayısı gittikçe azalan canım insanlar! Ah!

 

D.K.

15 Haziran 2021 17:18

 

 

16 Haziran 2021

 

Bir kere de -cevabını dürüstçe vermek kaydıyla- kendinize sorun, "benim hiç mi suçum yok, benim her yaptığım doğru muydu?"

 

D.K.

16 Haziran 2021 13:39

 

 

“Senin görevin insanların yüzüne tükürmek” diyerek Fatma Girik’in işine son vermişti, Ülger’in soyadının İşbitiren olduğunu belirttiği için. Dilerim vakti zamanında bugün Peker’le karşılıklı teşekkürleşen Dündar’ın suratına da tükürmüşsünüzdür.

Bu yürek susmayacak!

 

Söz Fato’da berbat bir programdı. Konu o değil. Lakin neden yayından kaldırıldığı konuşulmadı, üstünde durulmadı. O gün kaygan zemine basmayan kişinin yıllarca saygını oynaması ve bugün kendi pazarlığı için bilinenleri anlatana teşekkür etmesi çok farklı değil.

 

D.K.

16 Haziran 2021

 

 

 

17 Haziran 2021

 

Zihnim, geçmişi eşeleyip duruyor. Sanki, mezarların toprağını havalandırıyorum. Havalandırırken de sadece sevdiklerimi değil kendimi de bulmaya çalışıyorum. Kendime ait parçaları bulursam, bir yap-boz gibi birleştirebileceğime, kendimi bütünleyip, mezar toprağından silkelenip yaşamaya başlayabileceğimi düşünüyorum.

Sanki...

 

Rüya,

Sadece rüya...

 

D.K.

17 Haziran 2021 01:03

 

 

23 Haziran 2021

 

Tam da 16 yıl önce bugün İstanbul'daki son günümdü.

Bazı sevdiklerimi son kez gördüğüm bazılarına hoşça kal dahi diyemediğim...

16 yılda belki de her güne "yeniden başladım”...

Velakin her başlangıç hep eksik oldu...

16 yıl boyunca hep eksilerek yaş aldım ve yine de eksilerek, azalarak yok olmadım. Çünkü, aynı zamanda çok şey kattı bu 16 yıl...

Zaman zaman umudum kırıldı, incindi ama ölmesine asla izin vermedim, her zaman, her şeye rağmen güzel olana güldüm, gülümsedim...

Yoruldum da elbet. Kim yorulmaz ki 16 yılda!

Kuşlarda, kedilerde, ağaçlarda, çiçeklerde, gökyüzünde, toprakta, dostların iyi dileklerinde, kitaplarda, şiirlerde, şarkılarda en çok da çocuklarda dinlendim...

Ve elbet son uykudan evvel "evimde" dinleneceğim gün de gelecek. O yüzden teşekkürler hayat. Her şeye rağmen teşekkürler!..

 

D.K.

23 Haziran 2021 23:33

 


25 Haziran 2021

 

Müzik kulaklığımdan ruhuma işliyor. Dans etmek istiyorum, kumların üstünde, çıplak ayak, eskiden olduğu gibi kollarımı iki yana açıp döne döne dans etmek. Rüzgar tenime değsin istiyorum, en çok da yüzüme. Başımı kaldırayım, göğe bakayım, gece aydınlansın, yıldızları göreyim, ellerimi onlara uzatayım, tutamayacağımı bile bile.

Müzik kulaklığımdan ruhuma işliyor. Melodi değil sadece. Her şarkıdan alacak bir cümlem var sanki. Kelimeleri seçiyor zihnim, alacaklı hissediyor içimdeki boşluk. Geceyle, yıldızlarla dolmayacak kadar büyük ve hayattan alacaklı hissediyor o boşlukta bir çiçek gibi büyüttüğüm sızı.

Müzik kulaklığımdan ruhuma işliyor. Kanat seslerini duyuyorum kuşların. Oysa dikkatle dinleyen herkes bilir, duyulmaz kanat sesleri kuşların, duymak ister algımız, eyleme anlam yüklemek için. Papatyaların kokusuna kanmak gibidir bu. Toprakla bağını koparmamış papatya kokmaz çünkü, yaşarken kokmaz, ölümdür onlara kokusunu veren ve ölümün en güzel kokusudur.

Müzik kulaklığımdan ruhuma işliyor. Yıldızlar, papatyalar, kumlar, kuşlar dans ediyor beynimde. Ben kelimeleri, cümleleri ödünç alıyorum. Hayattan alacaklı hissederken, hayat benden ödünç aldığım kelimeleri geri istiyor, içinde aşk geçtiği için. Aşk, diyor hayat, sana yıldızlardan da uzak.

Müzik kulaklığımdan ruhuma işliyor.  Dolmuyor o boşluk. Boşlukta bir çiçek gibi büyüttüğüm sızı dikenleniyor. Batıyor ruhuma. Her diken hatırlatıyor ne haddim ne de hakkımdı sevmek seni.

Müzik kulaklığımdan ruhuma işliyor. Mucizeler yok gerçek hayatta ve ben dans etmiyorum çıplak ayak kumsalda. Kulaklığı çıkarıyorum, müzik susuyor, ruhuma artık işlemiyor, sen gittin, ruhum üşüyorum, hayat devam ediyor…

D.K.

25 Haziran 2021


28 Haziran 2021

 

Yıllar yıllar önce sıfırdan değil sıfırın çok altından başladım...

Önce ayağa kalktım, sonra yürüdüm, ardından koştum.

Gücüm, cehennemin dibinden arşa uzanan koşudan kalma.

O yüzden şimdi düşsem de hep kalkacak gücüm var. Yüzüm göğe dönük, başım hep dik...

 

D.K.

28 Haziran 2021 12:43