2 Haziran 2021
Ben hep dinlerim.
Dinlerim insanı; düşman da olsa dost da.
Dinlerim doğayı; kuşları, ağaçları, denizleri, taşı,
toprağı.
Dinlerim; sessizlikte de gürültüde de ıssızken de
kalabalıkken de.
Sonra bir gece ansızın, belki de sabah; gider birdenbire
kıymetlim.
Ne ayak seslerini duyarım ne de bir hoşça kal...
D.K.
2 Haziran 2021 09:35
7 Haziran 2021
Eylül Notlarından \ Gaz Lambası ve Fitilli Çakmak
Çocukluğumdan kalma hüzünlü bir tebessüm.
Her gece gaz lambasını yakarken: "Yasak diye aldı
çakmağımı, kaldım kibrite" diye söylenirdi babaannem. Hiç aksatmadan, her
gece aynı tonda sanki bir ayin gibi ama çocuklarının verdiği çakmağı da
istemezdi. "Rahmetli kendi hediye etmişti oysa" der ardından da
"Rahmet istedi yine!" diye gülümserdi.
O zamanlar öğrenmiştim, babamın çocukluğunda çakmak
kullanmanın bir dönem yasak olduğunu.
Amcam öldüğünde kişisel eşyalarını babama vermişlerdi.
Avcunun içindeki çakmağı göğsüne bastırıp, "Anneme niye vermedin çakmağı
sıpa?" diye diye ağlamıştı. Tıpkı bir çocuğun en sevdiği oyuncağı gibi
günlerce elinde tutmuştu o çakmağı. Parmaklarının arasında gezdirmiş, bazen
gülümsemiş bazen ağlamıştı. Sonra bir gün Yenikapı'da var gücüyle denize
fırlatmıştı çakmağı.
Anlam verememiştim...
Veda etmişti belki kendince...
Ve ben ne zaman bir gaz lambası ya da fitilli çakmak görsem,
şimdiki gibi hüzünle gülümserim.
D.K.
7 Haziran 2021 23:47
8 Haziran 2021
Doğanın gücüne inanmak, bilimi inkar etmek değildir.
Güneşin, toprağın, suyun; insan bedeni, insan ruhu yani insan sağlığı
üzerindeki etkisini inkar etmek mümkün değildir. Kaldı ki doğal yöntemlerle
tedavi modern tıbbın temelidir. Hipokrat’tan başlar bitkilerle tedavi. İbni
Baytar’ın, Kitab al-Ǧāmi’ li-mufradāt al-adwiya wa-‘l-aġḏiya’sı farmakognozinin
İncili olarak nitelendirir ve farmakolojinin temel taşları arasında yer alır.
İbn Butlan’ın Takvim es-sıhha’sı yani Tacuinum Sanitatis, Orta çağ tıp
eğitiminin en önemli kaynaklarından biridir. Ki bu kitapta yer alan nefes alma
yöntemleri günümüzde halen kullanılmaktadır. Hildegard von Bingen’in Physica’sı
yani Liber simplicis medicinae yine modern eczacılıkta halen kullanılan bir
kaynaktır. Tarihteki ilk psikiyatri kliniği olarak bilinen, Gevher Nesibe Hatun
şifahanesinde, bitkilerden elde edilen esanslarla tedavi, müzik ve su sesi
tedavilerinin yanında yer alır.
Fitoterapi, homeopati ve daha birçok alternatif yöntem,
pekala modern tıbba entegre edilebilir. Özellikle psikiyatride plasebo
etkisinin önemi düşünülecek olursa, ehil bir hekimin elinde, zarardan çok
faydası olacağı fikrindeyim. Örneğin, ailesi, eğitmeni yahut öğretmeni
tarafından ADHS teşhisi (!) konmuş bir çocuğa davranışlarını kontrol altına
alması için anında R*tal*n yazılması istenir. Oysa bir çocuğun gerçekten ADHS
olup olmadığı söyleyebilmek için seri muayene gerekir. Benzer semptomlara sahip
olabilecek hastalıklar (Epilepsi, işitme, görme bozukluğu ve metabolizma
bozukluğu) ihtimal dahilinden çıkartıldıktan sonra çocukta hiperaktiviteyi
ve/veya dikkat dağınıklığını tetikleyen güncel etkiler (aile içi huzursuzluk,
taşınma, yeni bir çevre yahut rutin dışına çıkan herhangi bir yenilik) ve dahi
annenin gebelik süreci sorulur. Çağımızda teşhisi çok hızlı konulan ADHS’in
altında çok sık psikolojik nedenler yatar ve hiperaktivitenin yahut dikkat
eksikliğinin başka sebepleri vardır. Bu halde placebo etkisine müracaat edip
R*tal*n yerine Globuli yazmayı tercih ederim ki aslında çoğu durumda çocuğun
değil ailesinin eğitim yahut terapi ihtiyacı vardır. Çocuklardaki dikkat dağınıklığının
temel sebepleri arasında, ilgi eksikliği, ilgi fazlalığı, ekran bağımlılığı çok
geniş yer kaplıyor. ADHS olduğu düşünülen çocuklar çoğunlukla aktiviteleri
olmayan çocuklar maalesef. Oysa düzenli hobileri olsa enerji boşaltmayı
başardıkları için odaklanma sorunları azalacak, belki de ortadan kalkacak ve
daha kontrollü hareket edeceklerdir. Tabii bu her durumda ve her teşhiste
müstahzarat inkar etme olarak değerlendirilmemeli, ki bu zaten mümkün değildir.
Günümüzde her meslek dalında olabileceği gibi bilgisini
-kendi çıkarları için- yanlış aktaranların varlığı, alternatif yöntemlerin
gücüne gölge düşürüyor. Bu gölge düşürücüler yüzünden de yüzyıllarca kullanılan
yöntemler değersizleştiriliyor. Bazı modern tıp hekimleri, bu yöntemlere karşı
çıkarken, sade ve açıklayıcı bir dil kullanmak yerine “bilimsel değil” diyerek
konuyu kapattıkça insanlar da “bitkisel tedavinin ne zararı olabilir?” sorusu
büyüyor ve maalesef bilinçsizce, daha çok konuşan, daha çok anlatan, daha çok
reklam yapana yöneliyor. Oysa göz ardı edilen büyük tehlike, birçok bitki,
tıpkı bilinçsiz kullanılan medikal ilaçlar gibi yan etki yapabilir yahut
alerjik reaksiyon verebilir.
Ve unutmamak gerekir, bilim bize her zaman şüpheci olmayı,
yeniliklere açık olmayı öğretir. O yüzden sadece bitkisel tedavi yöntemleri
değil, tamamlayıcı, bütünleyici tüm alternatif yöntemler de bütünün parçasıdır.
Yeter ki bu yöntemler hakkını veren, bilgisi yeterli, etik sahibi kişiler
tarafından uygulansın. Birçok hastaya konulan teşhisin adı aynı olabilir, adı
aynı olsa da tedavi yolu ve yöntemi her zaman aynı ve bir değildir. 
Sahi, size büyükleriniz çocukken, karnınız ağrıdığında hiç
mi nane-limon kaynatmadı ya da burnunuz akarken tadından nefret etseniz de
ıhlamurun, iç şifa olsun, demedi?
Sağlıklı kalın ve bilime, doğanın gücünü inkar etmeden
inanın. Biz de o doğanın bir parçasıyız...
D.K.
8 Haziran 2021 00:08
Not: 26 Mayıs 2022'de Revue'de
şu dipnot ile yayınlandı. 
*Homeopatinin ve fitoterapinin
çok sık gündeme geldiği bugünlerde geçmiş zaman yazılarımdan birini tekrar
paylaşmak istedim. Almanca olan orijinal metin, 2 Haziran Ärzteblatt, Blogs
sayfasında, 1 Haziran itibariyle, Almanya Kuzey Ren-Vestfalya Eyaletinde yürürlüğe
girecek, yeni sağlık sigortası yasasının, alternatif tıp yöntemlerinin sağlık
sigortası kapsamından çıkarılmasına yönelik maddesine, sakin bir isyan olarak
yer alacak.
13 Haziran 2021
Sanki tüm dünya "kötünün iyisi" sisinde kaybolmuş gibi...
Göz gözü görmüyorken; hoşgörüyü, merhameti, vicdanı,
saygıyı, sevgiyi görmek mümkün müdür?..
D.K.
13 Haziran 2021 23:32
14 Haziran 2021
Uyuyup uyanınca derdik...
D.K.
14 Haziran 2021 00:39
Yorulduk, ölerek ya da giderek eksildik...
(ya
uyuyamıyoruz artık 
     ya da uyanamıyoruz)
Sonra sadece sessizce "büyüdük" dedik...
D.K.
14 Haziran 2021 13:03
15 Haziran 2021
Merak;
2002 seçimlerinde 8 küsür milyon, 2007 seçimlerinde 6 küsür
milyon oy kullanmayan insandan kaçı "benim oyum mu sonucu
değiştirecek?" diyerek sandığa gitmedi, kaçı "Baykal'a oy
vermektense.." dedi, kaçı bugün gününü sadece AKP'ye oy verenlere küfür
ederek döndürüp kendine sıfır kusur buluyor?
Peki 2011'de oy kullanmayan 6 milyon küsür insan, Baykal da
yoktu, bugünler iyice görünür olmuştu, tarihsel, daha doğrusu tatilsel miydi
sandığa gitmeme nedeni?
2002 yılında şu an iktidar ortağı olan MHP'nin aldığı oya neredeyse
denk oy alan GP'nin ardından Cem Uzan'a yapılanlara kıs kıs gülenlerin kaçı,
asıl hırsızların önünü açtığının farkında? (Cem Uzan savunması değil hukuksuz
el koymaların başlangıç tarihi olarak dip not.)
Hadi geçmiş zaman hesabından uzaklaşalım, yakın tarih yerel
seçimlere dönelim, daha ilk kayyum atamasında, sırf oy vermediğiniz bir parti
diye sessiz kalanlar, ötesine geçip halkın iradesinin gasp edilişine oh olsun
diyenler, hiç mi kendi özgürlüklerinin, haklarının da gasp edildiğini görmedi.
Açken, suçlanırken, susturulurken, kısıtlanırken,
sürülürken, fikren tutsak, madden bağımlı edilirken ve hepsinden öte
öldürülürken nasıl "bu günümüze de şükür" diyebildi?
Bugün, bir suçluya övgüler yağdıran ya da teşekkür edenler
ve hatta "adı" muhalefet olanlar, Türkiye'nin yeniden içine çekildiği
durumun pekala farkında değil mi? -Benim en büyük korkularımdan biri olan-
kendilerini kahraman ilan edebilmek adına ülkede ya da sınır ötesinde
yaratacakları kaos ortamını öngörmüyorlar mı? Sözde terörizm adı altında Kürt
halkına yapılacak zulmün ve kendi elleriyle yetiştirdikleri tetikçilerin
katledeceği canların, belki de yıllardır planlanan iç savaşın -umarım
yanılırım, gerçekleşmez desem de- sinyali açık seçik verilirken, milletin
meclisinden nefret suçlarına çağrı yapılıp insanlar tehdit edilirken hiç mi bir
şey yapmayacaklar?
İktidarından muhalefetine acılardan, kandan, ölümden
beslenen bir siyaset...
Akıl tutulması yaşayan kim?
Ben mi, Türkiye'de yaşayan halkı mı, ana muhalefet mi yoksa
artık suçlarını yüzsüz bir gülüşün ardına saklayan iktidar mı? Kim?
Ah ülkem! Canım ülkem! Ülkemde sayısı gittikçe azalan canım
insanlar! Ah!
D.K.
15 Haziran 2021 17:18
16 Haziran 2021
Bir kere de -cevabını dürüstçe vermek kaydıyla- kendinize
sorun, "benim hiç mi suçum yok, benim her yaptığım doğru muydu?"
D.K.
16 Haziran 2021 13:39
“Senin görevin insanların yüzüne
tükürmek” diyerek Fatma Girik’in işine son vermişti, Ülger’in soyadının
İşbitiren olduğunu belirttiği için. Dilerim vakti zamanında bugün Peker’le
karşılıklı teşekkürleşen Dündar’ın suratına da tükürmüşsünüzdür.
Bu yürek susmayacak!
Söz Fato’da berbat bir programdı.
Konu o değil. Lakin neden yayından kaldırıldığı konuşulmadı, üstünde durulmadı.
O gün kaygan zemine basmayan kişinin yıllarca saygını oynaması ve bugün kendi
pazarlığı için bilinenleri anlatana teşekkür etmesi çok farklı değil. 
D.K.
16 Haziran 2021
17 Haziran 2021
Zihnim, geçmişi eşeleyip duruyor. Sanki, mezarların
toprağını havalandırıyorum. Havalandırırken de sadece sevdiklerimi değil
kendimi de bulmaya çalışıyorum. Kendime ait parçaları bulursam, bir yap-boz
gibi birleştirebileceğime, kendimi bütünleyip, mezar toprağından silkelenip
yaşamaya başlayabileceğimi düşünüyorum. 
Sanki...
Rüya,
Sadece rüya...
D.K.
17 Haziran 2021 01:03
23 Haziran 2021
Tam da 16 yıl önce bugün İstanbul'daki son günümdü.
Bazı sevdiklerimi son kez gördüğüm bazılarına hoşça kal dahi
diyemediğim...
16 yılda belki de her güne "yeniden başladım”...
Velakin her başlangıç hep eksik oldu...
16 yıl boyunca hep eksilerek yaş aldım ve yine de eksilerek,
azalarak yok olmadım. Çünkü, aynı zamanda çok şey kattı bu 16 yıl...
Zaman zaman umudum kırıldı, incindi ama ölmesine asla izin
vermedim, her zaman, her şeye rağmen güzel olana güldüm, gülümsedim...
Yoruldum da elbet. Kim yorulmaz ki 16 yılda!
Kuşlarda, kedilerde, ağaçlarda, çiçeklerde, gökyüzünde,
toprakta, dostların iyi dileklerinde, kitaplarda, şiirlerde, şarkılarda en çok
da çocuklarda dinlendim...
Ve elbet son uykudan evvel "evimde" dinleneceğim
gün de gelecek. O yüzden teşekkürler hayat. Her şeye rağmen teşekkürler!..
D.K.
23 Haziran 2021 23:33
25 Haziran 2021
Müzik kulaklığımdan ruhuma işliyor. Dans etmek istiyorum, kumların üstünde, çıplak ayak, eskiden olduğu gibi kollarımı iki yana açıp döne döne dans etmek. Rüzgar tenime değsin istiyorum, en çok da yüzüme. Başımı kaldırayım, göğe bakayım, gece aydınlansın, yıldızları göreyim, ellerimi onlara uzatayım, tutamayacağımı bile bile.
Müzik kulaklığımdan ruhuma işliyor. Melodi değil sadece. Her şarkıdan alacak bir cümlem var sanki. Kelimeleri seçiyor zihnim, alacaklı hissediyor içimdeki boşluk. Geceyle, yıldızlarla dolmayacak kadar büyük ve hayattan alacaklı hissediyor o boşlukta bir çiçek gibi büyüttüğüm sızı.
Müzik kulaklığımdan ruhuma işliyor. Kanat seslerini duyuyorum kuşların. Oysa dikkatle dinleyen herkes bilir, duyulmaz kanat sesleri kuşların, duymak ister algımız, eyleme anlam yüklemek için. Papatyaların kokusuna kanmak gibidir bu. Toprakla bağını koparmamış papatya kokmaz çünkü, yaşarken kokmaz, ölümdür onlara kokusunu veren ve ölümün en güzel kokusudur.
Müzik kulaklığımdan ruhuma işliyor. Yıldızlar, papatyalar, kumlar, kuşlar dans ediyor beynimde. Ben kelimeleri, cümleleri ödünç alıyorum. Hayattan alacaklı hissederken, hayat benden ödünç aldığım kelimeleri geri istiyor, içinde aşk geçtiği için. Aşk, diyor hayat, sana yıldızlardan da uzak.
Müzik kulaklığımdan ruhuma işliyor. Dolmuyor o boşluk. Boşlukta bir çiçek gibi büyüttüğüm sızı dikenleniyor. Batıyor ruhuma. Her diken hatırlatıyor ne haddim ne de hakkımdı sevmek seni.
Müzik kulaklığımdan ruhuma
işliyor. Mucizeler yok gerçek hayatta ve ben dans etmiyorum çıplak ayak
kumsalda. Kulaklığı çıkarıyorum, müzik susuyor, ruhuma artık işlemiyor, sen
gittin, ruhum üşüyorum, hayat devam ediyor…
D.K.
25 Haziran 2021
28 Haziran 2021
Yıllar yıllar önce sıfırdan değil sıfırın çok altından
başladım... 
Önce ayağa kalktım, sonra yürüdüm, ardından koştum. 
Gücüm, cehennemin dibinden arşa uzanan koşudan kalma.
O yüzden şimdi düşsem de hep kalkacak gücüm var. Yüzüm göğe
dönük, başım hep dik...
D.K.
28 Haziran 2021 12:43
