2 Nisan 2023 Pazar




Canım Ayşe Twitter’da, "Bir röportajda "ampulü akepe buldu" diyen kadın buna inanıyor." demiş.


Maalesef ve yine maalesef ki seçim sonuçlarını Twitter'a göre değerlendirip her şeyi toz pembe görenler, bu insanların varlığından habersizmiş gibi, seçim yapılmış, kazanılmış gibi şimdiden kutlama yapıyorlar.

Umut işte, diye kestirip atılamayacak bir durum aslında bu. Çünkü, büyük bir umut yüklenen TİP'in adını dahi duymamış olan, ülkedeki ekonomik krizin nedeninin Kılıçdaroğlu ve CHP olduğuna inanan, tüm HDP'lilerin evlerinde silah deposu var sanan insanlar var. Akp olmazsa dinin elden gideceğine, ülke sınırlarının tehdit altında olduğuna inananlar ve kutsal kitapların basımevinde, bayrakların dikimhanelerde üretildiğini bilmeyenler de. Üstelik ezkaza bu insanların varlıklarından haberdar olanlar, o insanların bilinçli olarak bilgiden uzak bırakıldıklarını sorgulamadan, onları cahillikle suçlama kolayına kaçıyorlar.

Ülkede her şey son yirmi yılda bu hale geldi, diyenler de aslında cahillikle suçladıkları insanlardan çok farklı değil. Çünkü onlar da ülke tarihine ilgisiz, bilgileri ise kendi bakış açıları kadar. 80 darbesinden itibaren sistematik bir şekilde örülen ağların sorumluluğunu son yirmi yıla yüklemeleri bundan.

Misal, eğitim, öğretimde fırsat eşitliğinin kaldırılması yeri geldiğinde alkışlarla yeri geldiğinde "düz lise" aşağılamasıyla kucaklandı. Ülkede eğitim, öğretimin ulaşmadığı köyler, okutulmayan kız çocukları varken, mantar gibi çoğalan özel eğitim-öğretim kurumlarına sessiz kalındı. İmam hatipler artarken ya da müfredatları değiştirilirken değil, imam hatipler eğitim, öğretim amacından sapıp tehlike unsuru olmaya başladıktan ses vermeye başladılar. Üstelik bu çıkan sesler de "imam hatipler kapatılsın" yönünde oldu. Yani yine tek taraflı, yani yine yok saymak istenilenlere tehdit havasında. Oysa çözüm, imam hatiplerin kapatılması değil, nüfusa oranla sayı sınırı getirilip mevcut müfredata uyumlu hale getirilmesi ve meslek okulları statüsünde yer almasında yatıyordu belki de.

İmam hatiplerde verilen eğitime paralel olarak, din elden gidiyor, nidalarının yükselişinde suçu biraz da laikliği sadece kendi yaşam tarzı sayan insanların aşırılığa kaçan tutumlarında aramak gerekmez mi? Kendi kılık kıyafetine, içkisine, yaşam tarzına -doğal olarak- karışılmasını istemeyen insanlar, inananların yaşam tarzına müdahaleyi (örneğin, dans eden başı örtülü bir kadınla dalga geçmek) kendine hak gördü çoğu zaman. Oysa laiklik, yaşam tarzına yahut dini inanca müdahale hakkı vermez.

Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirine karıştırılmaması gerektiğini vurgulayan bir ilkedir. Laiklik hem dini inancı olanları hem de olmayanları temsil eder ve de savunur. O yüzden laikliği korumak her kesimin sorumluluğu dahası zorunluluğudur. Bu anlaşılır olmadığı sürece, bugünün örneği olan seccade gibi konular hep gündemde yer alacaktır. Ve bunun anlaşılır olması için çözüm, yine eğitim, öğretimdeki fırsat eşitliğindedir.

O yüzden bu seçim belki de Türkiye tarihinin en mühim seçimlerinden biridir. Ülkede yıllardır süre gelen bilinçli, sistemli cahilleştirmenin önünü kesmek için bir şanstır. 15 Mayıs'tan itibaren her şeyin bir anda düzelebileceğine inanmak naiflik olsa da büyük bir umuttur. Yeter ki o tarihten sonra yeniden eğitim ve öğretimde çocuklara, gençlere fırsat eşitliği tanınsın.

Bunları yazarken aklıma, Vedat Türkali’nin Yalancı Tanıklar Kahvesi romanındaki en sevdiğim karakter olan Nedim Hoca geldi. Halkla iletişim kurarken, Allah konusunda dikkatli olunması gerektiğini savunuyordu Nedim Hoca. Devrime inanan gençlere de bunu öğütlüyordu. Tek dayanağı dini inanç olan insanlara, Allah’tan uzak sözlerle yaklaşırlarsa halka asla ulaşamayacaklarını anlatmaya çalıyor ve ekliyordu: “Bir gün, İslam’la kandırılmış yığınsal desteğini alacak asıl sinsi hırsız tayfası başa geçerse şaşırmayın!” Günün siyasetini tarif ederken de şu sözleri kullanıyordu: “Alalım, sayalım, satalım! Kimi laiklik diye dolandırıyor milleti. Kimi Allah diye! Tüccarın derdi o.”

En başa dönecek olursam; doğru, yetkin, eşit eğitim, öğretim hakkına sahip nesil, ampulü kimin icat ettiğini, önünde gidenlere, ardından gelenlere öğretebilir. Eğitim, sağlık, beslenme, barınma gibi temel hakların herkes için olduğu, basının tarafsız ve özgür olduğu, hukukun adil işlediği, dinine, diline, ırkına, engelliliğine, ten rengine, cinsiyetine bakmaksızın herkesin eşit olduğu bir gelecek inşa edebilir. İş ki; kendi kendini aydın ilan etmiş kesim, laikliği kendi tekeline almadan, laikliğin herkes için olduğunu hatırlayıp ülkeyi din tacirlerinin eline hepten teslim etmesin ve vatandaşlık sorumluğunun bilinciyle ülkenin geleceği için 14 Mayıs günü sandığa gitsin.