20 Nisan 2023 Perşembe

Aşure

Bir tepsi aşure vardı Çetin’in elinde apartmanın kapısında karşılaştığımda, biraz utanmıştı sanki onu aşure dağıtırken gördüğüm için. Onu daha fazla utandırmamak için bir şey demedim, apartmanın ağır kapısını itip onun geçmesini sağladım. Giriş katındaki kapıya geldiğinde tepsiyi tek eliyle tutmaya çalıştı, olmadı, dirseği ile zile uzanmaya çalıştı yine olmadı. Gülümsedim, “dur, ben basarım zile” dedim, yüzü kızardı. Kapıya Asiye abla açtı. İkimize baktı, Çetin kısık bir sesle “annem aşure yaptı, buyurun” dedi. Asiye abla, “sağ ol evladım, istemez” dedi, kapıyı kapattı. Şaşırdım ama bir şey demedim. Metin merdivenlere doğru ilerledi, “bekle biraz, otomatik söner şimdi, yeniden yakıp öyle devam edelim” dedim, durdu. Otomatik düğmesine tekrar basınca önde o arkada ben çıktık ilk kata. İlk Cemile teyzenin ziline bastım, Cemile teyzenin ayaklarını sürüyerek ilerlediğini belli eden terlik sesi duyuldu. Daha kapı açılmamıştı ki karşı kapıdan Esra Hanım’ın sesi duyuldu, Çetin o yana döndü, tepsiyi uzattı ve “annem, aşure yaptı, buyurun” dedi. Esra Hanım ikimizi de tepeden tırnağa süzdü, “aman yok” dedi kapadı kapıyı, Cemile teyze açmadı, ters istikamette terliklerinin yere sürtme sesi duyuldu. Tam merdivene yönelmiştik ışık döndü, yeniden bastım düğmeye. İki kapının da ziline basıp ortada bekledim, yanımda Çetin, kimse açmadı. Bir üst katta bizim daire ve Mercan ablanın dairesi vardı. “Mercan abla iştedir” dedim, otomatiğe basmak için bekledik ve bir üst kata çıktık. Tantik Martha’nın ziline bastım, karşı daire boştu. Biraz bekledik açtı tantik Martha. Yüzünde kocaman bir gülümseme, “hoş geldiniz, hoş geldiniz, aşure mi dağıtıyorsunuz?” diye sordu “evet, Çetin’in annesi yapmış ama kimse almadı” dedim. “Oh oh ne ala bize kalmış hepsi demek ki” dedi. Tepsiyi Çetin’in elinden aldı, “gelin içeri çocuklar, kaseleri boşaltıp yıkayayım” dedi. Çetin “yok, biz bekleriz” dedi bense “gel çekinme, tantik Martha benim teyzem, girelim” dedim. Utana sıkıla terliklerini çıkardı, girdik, ardım sıra tantik Martha’nın mutfağına geldi. Ben alışık hareketlerle mutfak masasının sandalyelerinden birine oturdum, Çetin önce sırtı bize dönük tantik Martha’ya sonra bana bakıp oturdu. Tantik Martha kaselerin içindeki aşureleri tek tek büyükçe bir kaseye boşaltırken sanki kendi kendine söylermiş gibi “pek sever Agop aşureyi, pek iyi oldu, pek ala oldu” diyordu. Aşureyi döktüğü kaseyi buzdolabına koyarken dolaptan dikdörtgen bir kap çıkardı, tekrar tezgaha dönüp başının üstündeki dolaptan iki tabak çıkardı. Bize döndüğünde iki elinde içinde çikolatalı pasta olan birer tabak tutuyordu. “Madem biz tatlı olarak aşure yiyeceğiz, pastayı siz yiyin” dedi gülümseyerek. Çetin çekingen bir sesle “teşekkür ederim, ben tokum” dedi. Bunun üstüne tantik Martha, “e daha iyi ya, yemek üstüne tatlı niyetine olur” dedi sıcacık gülümseyerek. Kalktım, tantik Martha’nın yanağından öptüm sonra Çetin’e dönüp “bu dünyanın en müthiş pastası, yemezsen pişman olursun” dedim ve ekledim “ama illa da huysuz komşular gibi ‘aman yok, istemez’ diyeceksen, ben seninkini de yerim” dedim. Aman yok, derken sesimi Esra Hanım’a, istemez, derken de Asiye ablaya benzetmeye çalıştım. Çetin güldü. Gülmesine sevindim, tabağı önüne çekip yemeğe başladı, ilk çatalı yavaşça götürmüştü ağzına, sonra hafif hızlandı, son lokmada daha ağzındakini yutmadan “çok güzeldi gerçekten, elinize sağlık tantik Martha teyze” dedi. Güldüm ve “ya teyze ya tantik demelisin, çünkü tantik zaten teyze demek. Hem demedim mi sana, dünyanın en güzel pastası” derken, tantik Martha gülerek “afiyet, şeker, bal olsun çocuklar” dedi. Biz pastalarımızı yerken o çoktan kaseleri yıkamış, kurulamış, üst üste tepsiye koymuştu. En üsttekinin içinde leblebi şekeri vardı. Bana “istersen sen Çetin’i yolcu et, baban gelene kadar burada otur” dedi. “Olur” dedim. Lakin Çetin’in aklı tantik ve teyze ikileminde kalmıştı, “niye tantik?” diye sordu. Tantik Martha gülümseyerek, “çünkü biz Ermeni’yiz ve Ermenicede teyze, tantik demek” dedi. Çetin anlamış olmanın memnuniyetiyle gülümsedi. Çetin, “biz de Zaza’yız, Zaza dilinde teyze halti demek” dedi. Halti (Xaltî) derken Çetin h harfine benzeyen ama sanki r ile yuvarlanmış bir ses çıkarmıştı. “Benim dilim dönmedi ama istersen Martha halti diyebilirsin, ben de duya duya alışırım” dedi tantik Martha sevimli bir şekilde. Çetin kapıda terliklerini giydikten sonra başıyla onayladı. Tantik Martha tepsiyi Çetin’e uzattı, Çetin’in leblebi şekerlerine baktığını görünce “adettir, komşudan gelen tabak geri boş verilmez, anneciğine teşekkürlerimi ve selamımı ilet çocuğum” dedi. Gülümseyerek “peki” dedi Çetin. Birkaç basamak inmişti ki arkasına dönüp “pasta için tekrar teşekkür ederim halti Martha” dedi. Ona “Zaza dilinde de önce teyze sonra isim mi söyleniyor?” diye sordum, “yok, tantik Martha gibi olsun istedim” dedi. Apartman kapısına geldiğimizde demir kapıyı açtım, Çetin çıktı, karşı apartmanın açık kapısından içeri girene kadar bekledim. Tam arkamı dönüp yukarı çıkacakken Çetin seslendi “teşekkür ederim” diye. Gülümsedim ve el salladım.

Tekrar yukarı çıkarken az önce bize kapıyı açmayan Cemile teyzeyi kapıda bekler buldum, bana suratında anlamlandıramadığım bir ifadeyle bakıyordu “yedin mi kız o aşureden?” diye sordu. Sahi, kendimize aşure almayı unutmuştum, tüh, babam da sever aşure. Bunları düşünürken “yok, yemedim” dedim, dalgın. “İyi ki yemedin” dedi, ben de içimden, iyi ki yemedim, babam da yiyemeyecek çünkü diye düşünürken, o, “onlar Alevi, Alevilerin elinden yemek yenmez, pis olur onlar, hem aşureye dede idrarı katıyorlar” dedi. Neye uğradığımı şaşırdım, bir anda buz kestim, midem bulandı. Koşarak tantik Martha’nın katına çıktım, ben zile basmadan kapıyı açtı “ne oldu çocuğum sana, yüzün bembeyaz olmuş, ne oldu?” diye sordu. İçeri girdim, mutfak masasında az evvel Çetin’in oturduğu sandalyeye oturup alt katta bana söylenenleri anlattım. Omzumu tuttu tantik Martha, elini omzumdan koluma, kolumdan elime indirip, elimi bırakmadan, az önce benim oturduğum sandalyeye oturdu. “Bak çocuğum, yüzüme bak” dedi, baktım, başını iyice yüzüme eğip “bazı insanlar, kendileri gibi olmayan ya da kendilerinden görmek istemedikleri insanlara karşı ön yargılı davranırlar. O insanları tanımadıkları gibi tanımak için de çaba göstermezler. Kendilerine anlatılan hurafelerden uzaklaşmak zor gelir ama o hurafelere inanmak hatta birine bin katmakta zorlanmazlar. Benim için, Agop amca için hatta baban için de durum farklı değil. Biz onların çizdiği çemberde değiliz ama bu iyi bir şey, bu sayede çemberin dışını da bilen, o çemberin içinde de dışında da yaşamaya cesaret eden insanlarız. Bak benim mutfağıma, pis mi, babanın mutfağı pis mi? Değil, eminim Çetin’in annesinin mutfağı da pırıl pırıl.  Siz elinizdeki tepsi dolu kapımı çaldığınızda, ben, tahmin ettim ne olduğunu, o yüzden, Çetin’in annesi üzülmesin, diye tüm kaseleri boşalttım, oysa iki kişiyiz, iki kase yeterdi. Ama Çetin o kaseler dolu dönseydi eve, annesi çok üzülürdü. Ve emin ol, Agop amcan da ben de gönül rahatlığıyla, seve seve yiyeceğiz o aşureyi ve yerken Rab’a ve Çetin’in ailesine bizi düşündükleri, ayrı tutmadıkları için minnetle dua edeceğiz.” Tantik Martha derin bir iç çekti, yanağından bir damla yaş sürülüyordu, boşta olan elimle onu sildim, o ise avucunda tuttuğu elimi dudaklarına götürüp öptü. “Sen iyi bir çocuksun, babam iyi bir adam, eve gelince ona bunları anlat, onun da söyleyecekleri olur sana, o daha doğru anlatır.” Başımı salladım ve “anlatırım elbette, ben zaten her zaman, her şeyi anlatırım babama” dedim. “Aferin sana güzel çocuğum” dedi tantik Martha.

Bir süre daha oturduk mutfak masasında elim tantik Martha’nın elinde. Sonra kalktı ayağa, “hadi sen ödevlerini yap, ben de akşamın yemeğini hazırlayayım” dedi. “Peki” dedim ama daha kitaplarımı, defterlerimi çantamdan çıkartmadan kapı çaldı, tantik Martha’nın açtığı kapıdan babamın sesini duydum, “Merhaba Martha Hanım, rahatsız ediyorum ama benim tavşan burada mı?” diye soruyordu. Kapıya koştum, “burada” diye seslenip eğilmesi için karnına dokunup yanağına koca bir öpücük kondurdum, ardından çantamı aldım, tantik Martha’yı da öpüp teşekkür ettikten sonra yaşananları bir an evvel babama anlatmak için merdivenleri çabucak inip kapıda beklemeye başladım. Babam da teşekkür etti tantik Martha’ya ve “Agop Bey’e sevgi ve selamlarımı iletin lütfen” dedi. Kapının önünde beklerken sabırsızlığım üst düzeye varmış olmalı ki babam gülerek “birisinin tuvaleti gelmiş anlaşılan” dedi, “yok” dedim ve sanki içeri girmemizin hızlanması buna bağlıymış gibi babamın kolunu çektim.

İçeri girer girmez çantamı koridorda bırakıp oturma odasında kendimi koltuğa attım ve babamı yanımdaki boş yere elimi vurarak çağırdım, babam bu hareketi nedense komik buluyordu, o yüzden bende alışkanlık olmuştu. Geldi oturdu yanıma “çıkar bakalım dilinin altındaki baklayı” dedi. Ona her şeyi, ta apartman kapısında Çetin’le elinde tepsiyle karşılaştığım andan itibaren yaşananları sırasını bozmadan, hiç atlamadan anlattım. Babam derin bir nefes aldı, nefesi bir süre tuttu ve “huh” diye bir sesle nefesi geri saldı. “Hadi kalk” dedi. “Nereye?” diye sordum. “Çetinlere” dedi. Elini tuttum, nedenini almamıştım ve bir açıklama bekliyordum. “Bize aşure almamışsın, Gülsüm Hanım’a soralım aşure kalmış mı diye, kalmışsa birer kase de kendimize alalım” dedi. Güldüm ve “hadi” dedim. Cemile teyze ve Esra Hanım’ın oturduğu kattan geçerken babam yüksek sesle “Bize aşure almayı nasıl unutursun, kim bilir ne güzel olmuştur, kalmıştır umarım” diyerek bana göz kırptı. Çetinlerin oturduğu apartmana girerken bizim apartmana baktım, babam sesini duyurmuştu anlaşılan, Esra Hanım pencereden bize bakıyordu, benim baktığımı görünce perdenin arkasına geçti.

Babam ikinci kata geldiğimizde hangi kapı Çetinlerin diye sordu, kapının önündeki terliklere bakıp soldakini gösterdim. Saçımı okşadı ve kapı ziline bastı. Kapıyı Gülsüm teyze açtı. Gülsüm teyze önce bana sonra babama baktı, o sırada Çetin de Gülsüm teyzenin arkasında belirdi. Babam “Gülsüm Hanım kusura bakmayın rahatsız ediyoruz, çocuklar bugün aşure dağıtırken dalgınlıkla benim payımı unutmuşlar, eğer kaldıysa bir kase ve ayıp saymazsanız iki kase rica edebilir miyim?” diye sordu. Gülsüm teyze güldü. “Hiç ayıp olur mu? Gelin, içeri buyurun, burada beraber yiyelim” diyerek içeri buyur etti. Babam ikiletmeden çıkardı ayakkabılarını ve içeri girdi, ben de arkasından. Bizi oturma odasına yönlendirirken Gülsüm teyze Çetin’e “terlik ver oğlum” dedi. Babam “hiç gerek yok, iyi böyle” dedi. Gülsüm teyze “nasıl rahat edecekseniz” dedi ve kısa bir süre sonra elinde bir tepsi içinde dört kase aşure ile döndü. Babam daha ilk kaşığın ardından “ellerinize sağlık Gülsüm Hanım” dedi. Gülsüm teyze mahcup “afiyet olsun” dedi. Ben kasemdeki aşureyi bitirince boş kaseyi tepsiye koymak üzere ayağa kalktım, kase elimde Gülsüm teyzeye “elinize sağlık Gülsüm xaltî” dedim ve onay bekleyen gözlerle Çetin’e baktım, Çetin gülümsedi, Gülsüm teyze de “afiyet olsun kuzum” dedi, ikinci hecedeki u harfini uzatarak. Sonrasında babam ve Gülsüm teyze arasında havadan sudan diye tabir edilecek konuşmalar geçti. Babam ayağa kalktı ve “tekrar teşekkür ederiz Gülsüm Hanım, zahmet verdik size, lakin çok güzel olmuş aşureniz, ellerinize sağlık” dedi. Gülsüm teyze de kalktı ayağa, “çay koydum, demleniyor, Hasan’la Gonca da gelir birazdan, oturun” dedi. Babam bana baktı, “ödev durumun nasıl, yetiştirebilir misin?” diye sordu, “tabii” dedim. “Peki o zaman” dedi ve oturdu tekrar. Şimdi de Çetin’le konuşuyordu, okulu, arkadaşlarını sordu, biraz da Beşiktaş’tan bahsettiler. Çetin gururla, “ablam, Ali’yi tanıyormuş, o da ablamın fakültesinde öğrenciymiş ama her zaman gelmiyormuş okula” dedi sonra da üzgün ilave etti “ablamdan benim için imza almasını rica ettim, olmaz, dedi, ayıpmış”. Babam gülümsedi, “vardır ablanın bir bildiği” dedi. Çok geçmeden kapı çaldı, önden Hasan amca girdi odaya, ardından Gonca abla. Babam ayağa kalktı, Hasan amca babama elini uzattı, çok içten bir şekilde “hoş geldin can, çok memnun ettin bizi” dedi. Babam ise “hoş bulduk, teşekkür ederim, asıl ben memnun oldum” dedi. Gonca abla da geldi önce babama sonra bana “hoş geldin” dedi. Gonca abla, Gülsüm teyzeyle mutfağa gitti, sonra iki tepsiyle döndüler, hemen masayı kurdular tepsidekilerle, Hasan amca seslendi, “hadi herkes elini yıkasın sonra sofraya” dedi. Önce babam kalktı ve Hasan amcanın gösterdiği yöne ilerledi ben de ardından, ellerimizi yıkadık, Çetin kapıda bize havlu uzattı. Sonra masaya geldik, Gülsüm teyze bardaklara çay doldurdu, Çetin ve benim bardağıma çok az dem koydu, üstüne de sürahiden su ekledi. Hasan amca babama şekeri uzattı, “kıtlama istersen o da var” dedi, babam “bu iyi, teşekkür ederim” dedi ve şekerlikten bir küp şekeri ortadan bölmek için eline aldı. Hasan amca eline bir küp şeker aldı ve babama dönüp “şekeri dudağının arasına al, tam ortasına üfle sonra kır, daha kolay kırılır” dedi ve elindeki şekeri kırdı. Babam, Hasan amcanın gösterdiği gibi yaptı, gülümseyerek “gerçekten kolay kırıldı” dedi ve bir yarımı bardağa atıp diğer yarımı bardağın tabağına koydu.

Masada yuvarlak bir tepside üst üste dizilmiş börek gibi bir şey vardı. Bir tabakta biber, bir tabakta domates, bir tabakta peynir, bir kasede de zeytin. Ama kimse uzanıp tabağına bir şey almayınca Gülsüm teyze “e hadi buyurun” dedi. Benim tabağıma börek sandığım şeyden koydu ve “kete bu” dedi, “ye bakalım sevecek misin?”. Sevmek ne kelime, bayıldım. “Eline sağlık Gülsüm xaltî” deyince ben, Hasan amca yüksek sesle güldü, ben yanlış mı söyledim endişesiyle Çetin’e baktım, bunu fark eden Hasan amca “xaltî demeyi ne zaman öğrendin, hem ne güzel söyledin” dedi, içim rahatladı, “bugün öğrendim, Çetin öğretti” dedim. Çetin de gülümsedi ve ben de “tantik” demeyi öğrendim dedi. “Öyle mi, peki neymiş tantik” diye sordu, Çetin “xaltî” diye cevap verdi, hep beraber güldük, o söyleyince daha farklı geliyordu kulağa, ilk harfi doğru telaffuz etmek için biraz çabalamam gerekecekti. Yemeğimizi yiyip sofra toplandıktan sonra da bir süre oturduk. Sonra babam tekrar müsaade istedi. Hasan amca, “müsaade sizin, ama bilin ki bizi çok memnun ettiniz, yine gelin lütfen, malum burada pek komşumuz yok bizim, gelen gidenimiz ancak akrabalarımız” dedi. Babam “çok memnun oldum ve niye daha önce birbirimizi ziyaret etmemişiz üzüldüm” dedi ve ekledi “biz de bekleriz, Gülsüm Hanım kadar gelmez elimden elbet ama ben de isterim sizi ağırlamayı.” Hasan amca, “başım gözüm üstüne can ama önce hanım ve beyi kaldırsak mı aradan” dedi. Babam “memnuniyetle” diyerek elini sıktı Hasan amcanın, ardından da Gülsüm teyze ve Gonca ablanın, Çetin’in de başını okşadı. Kapıdan çıkarken Gülsüm teyze babamın eline bir poşet tutuşturdu, “biraz aşure ve kete koydum size” dedi, babam elini poşete uzattı “niye zahmet ettiniz, teşekkür ederim” dedi. Sonra Gonca ablanın elinde tuttuğu peçeteye sarılı paketi de bana uzattı, “bunu da tantik Martha’ya verir misin, ona da kete sardım” dedi. Gülümsedim, kim bilir nasıl sevinir diye düşündüm ve bunu hemen ona da söyledim “teşekkür ederim, çok sevinecektir tantik Martha.”

Apartmandan çıktığımızda babam bizim apartmana baktı, Esra Hanım yine perdenin arkasına geçti, babamla birbirimize bakıp güldük ve onların katına geldiğimizde adımlarımızı yavaşlatıp sesimizi yükselterek ne kadar doyduğumuzu, her şeyin ne kadar lezzetli olduğunu söyledik birbirimize. Babam kapıyı açarken ben yukarı çıktım, Tantik Martha’nın ziline bastım, önce elimdekini uzattım, sonra da kapı ağzında hemen Çetinlerde geçirdiğimiz zamanı özetledim. Tantik Martha gülümsedi ve yanağımı okşadı. “Pek memnun oldum çocuğum, pek memnun oldum” dedi.

Babam elindekileri mutfakta yerleştirdikten sonra oturma odasına geçip panjurları indirdi sonra da kısık sesle televizyonu açtı, bana da “hadi oyalanmadan ödevlerini yap” dedi şefkatle. “Tamam baba” dedim ama odama gitmek yerine babamın yanına oturdum “baba, Cemile teyze niye böyle bir yalan söyledi bana?” diye sordum. Babam yüzüme bakıp “Martha Hanım çok güzel açıklamış tavşanım, çember, ön yargılar ve hurafeler. Oysa bugün yaşanmasaydı biz Çetinlerin Alevi olduğunu bilmeyecektik, şimdi biliyoruz ve bunun bizim için bir önemi yok ama onların yaşadığı zorlukları öğrendik, güzel yanı ise geç kalmış olsak da çok iyi, yeni komşularımız oldu” dedi. Gülümsedim ve “senin için yeni, ben Çetinle zaten arkadaştım” dedim. Babam beni kendine çekti, saçımın üzerinden başımı öptü “hadi artık odana, ödevlerini yap” dedi. Güldüm, “baba, Gülsüm teyzeden kete yapmayı öğrensene” dedim, güldü ve “tamam” dedi sonra daha yüksek sesle gülüp “şeker kırmak kadar kolay olacağımı sanmıyorum” diye ekledi. Ben de güldüm ve odama gittim…

Yıllar sonra bana bu anıyı hatırlatıp yazdıran Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün Twitter’da paylaştığı “Ben Aleviyim” videosu oldu.

https://twitter.com/kilicdarogluk/status/1648755862905708551?t=RPWofXNpLlj2AJ3dVZsGvA&s=09