Kamptan havaalanına 10 saat süren yolculuk, bagajdı, pasaporttu, aktarmalardı, bekleme süreleriydi derken 19 saat süren uçak yolculuğu ve şimdi de indisi bindisi derken yaklaşık 7 saat sürecek olan tren ve otobüs yolculuğunun ardından evde olacağım..
Yorgunum, o kadar yorgunum ki bacaklarımdaki seğirmeyi kontrol altına alamıyorum, bu hiç olmazsa kısa bir süre de olsa uyumama engel oluyor. Camdan dışarı bakıyorum, hızla yanımdan geçen düzenli yerleşim yerlerine ve yeşile. Bizi Kutupalong'dan alıp Dakka'ya götürecek minibüs sahil şeridinde ilerlerken de camdan dışarı bakıyordum. Sağ yanda mükemmel güzellikte dünyanın en uzun doğal kumsalı, sol yanda gecelik konaklama ücreti kendilerine hizmet eden Bangladeşlilerin aylığından fazla olan, lüks kelimesinin yeğni duracağı şatafattaki otellerin arasında ilerlerken minibüs, Cox's Basar'ın sadece birkaç kilometre ile ayrılan iki farklı dünyasını düşünüyordum, aklımda Hasan Hüseyin'in dizeleri vardı, tam toparlayamasam da;
"öyle bir yerdeyim ki
ne karanfil ne kurbağa
bir yanım mavi yosun
dalgalanır sularda
...
bu ne beter çizgidir bu
bu ne çıldırtan denge
yaprak döker bir yanımız
bir yanımız bahar bahçe
...
öyle bir yerdeyim ki
bir yanım çığlık çığlığa"