Çamaşırhaneye gittiğimde gördüm ki bütün makineler çalışır vaziyette. Gerisin geri dönmeden önce makinelerin önünden tek tek geçmeye karar verdim. Makinelerde, bitmesine ne kadar süre kaldığını gösteren bir ekran var, niyetim onları kontrol etmek ve süresi az kalmış olan varsa onu beklemek.
İki koridor halinde, bir sırada on iki makine, toplamda 48 makine var. Duvar kenarında olanların üstünde de kurutucu. Çamaşırhaneyi iki koridora ayıran orta sıradaki makinelerin üstünde kurutucular yok. Onların üstünde sepetler istiflenmiş, en baştaki ve en sondakilerin üstünde de koca birer varil deterjan. Variller doluyken indirip içinden deterjan almak zor, o yüzden tabure konulmuş önlerine. Gerçi kurutucudan çamaşırları almak için de kullanılıyor bu tabureler. Tabureler benim IKEA'nın her eve lazım diye adlandırdığım tabureleri. Ki bu olağan, çünkü kamptaki bütün çamaşırhanelerin kurucu ve destekleyicisi IKEA.
Makinelerin yanından geçip başımı sağa sola çevirip ekranlarına bakarken bir anda makinelerden çıkan ses kulağıma tulum sesi gibi gelmeye başladı. Durdum, dinledim. Yok, ya bir yerde hakikaten tulum çalınıyor ya da bu, yorgunluktan kaynaklı paracusia. Tulum sesinin kaynağını bulamadığım ancak hala duyduğum için çamaşırhaneden derhal çıkma ihtiyacı duydum. Çamaşırhaneden çıkar çıkmaz ses kesildi. Başımı içeri uzattım, tulum sesi, hatta Hemşin horonu. Ağladım ağlayacağım, sinir sistemim artık o derece alt üst. Elimde çamaşır torbam, gitsem mi kalsam mı çaresizliği. Bir sigara yaktım ve beklemeye karar verdim, neyi beklediğimi bilmeden.
Sigaram bitince içeri girdim tekrar. Tulum sesi yok, makinelerin olağan sesinden başka ses yok. Ruhumda oluşan bocalamaya kulak vermemek adına direkt duvardaki tabelaya baktım, iki yeşil ışık yanmış, bu iki makinenin bittiği anlamında, birini bulmak için hızla ilerliyorum koridorda. Biten makinelerden biri ortadakilerin sol yanında, ötekini aramadan içindekileri bir sepete boşaltıp makinenin üstüne koyuyorum, sahibi gelip alsın diye. Kendi çamaşırlarımı makineye atıp çalıştırıyorum. Cep telefonuma bitiş zamanı için alarm kuruyorum.
Tam çamaşırhaneden çıkacakken tulum sesi yeniden başlıyor, bu kez ses yakın ve yankılanmıyor. Sesin geldiğini tahmin ettiğim yöne doğru yürüyorum, yerde bir çamaşır sepeti, sepetteki önlüğün cebinden bir telefon ışığı görünüyor. Eğiliyorum, telefona ulaşmak için önlüğü elime alıyorum, ekrana bakıyorum, Arapça kökenli olsa da Türkçe olduğunu tahmin ettiğim bir isim yazıyor. Telefonu açıyorum, iç güdüsel olarak "alo" diyorum, karşımdaki ses oldukça heyecanlı, telefonun sahibi olduğunu, telefonunu kaybettiğini söylüyor heyecanı her hecesine işlenmiş bir ingilizceyle. Sesinden tanıyorum, Türkiye ekibinden genç bir asistan hekim, yine de ismini söyleyip, o olup olmadığını soruyorum, "Evet, benim, siz kimsiniz?" diyor, sanırım kim olduğunu bilmemin yanında sorunun Türkçe olmasının şaşkınlığı da var sesinde. "Ben Dilek" diyorum ve "telefonun çamaşırhanede, önlüğünün cebinde unutmuşsun" diye ekliyorum. "Sağ olun hocam, hemen geliyorum" diyor. "Boş makine de var" diyorum, "tamam hocam" diyerek telefonu kapatırken içinin rahatladığına delalet uzunca bir nefes verdiğini duyuyorum, ki benim de içim rahatlamış halde.
-○-
Telefonun sahibinin adını ve geldikten sonrasına ait konuşmaları (burada ve şimdi) onun kişisel haklarına duyduğum saygıdan dolayı yazmayacağım. Ancak yine de belirtmek isterim; gıpta ettim gencecik meslektaşıma. Azmine, bilgisine ve hayat enerjisine hayran kaldım. Ve bir kez daha anladım ki bize sunulan saha görevindeki zaman kısıtlaması nimet değerinde. Çoğu zaman sahadayken iyi bir şey yapıyor olmanın verdiği doygunluk hissi, hem ruhsal hem fiziksel tükenme sınırına dayanan yorgunluğu anlamaya engel oluyor. Umarım bir gün bu uygulama canı gönülden çalışan ve çok ama gerçekten çok başarılı olan Türkiyeli hekimlere, sağlık çalışanlarına da ulaşır. Sadece sahada da değil, ülkede de çalışma şartları her anlamda iyileştirilir. Ve bu temennim sadece sağlık çalışanları ile de sınırlı değil, mesleğini halkıyla icra eden tüm emekçiler için aynı şeyi yani insanca ve haklı karşılığını maddi manevi alabildiği çalışma koşulları dilerim.
D.K. 3 Eylül 2023, 15:25, Kutupalong