Bavulumu hazırlıyorum. Bavul demem dil alışkanlığından, aslında büyükçe bir seyahat çantası ve elbette sırt çantam. Her hava şartını gözeten, gerekirse kat kat giyebileceğim ama her katı tek başına da kullanabileceğim kıyafetler, yıllar içinde böyle deneyimlerin faydası oluyor gidilen yerlerde. Tabii bir tüp elde yıkama deterjanı da mutlaka olmalı. Ayakkabı konusunda çok düşünmüyorum hangisini götürsem diye, yıllardır ayakkabıda sadece rahatlığa önem verdiğim için sahip olduğum ayakkabı sayısı az, onları da eskitinceye kadar giyip sonra yenilerini hatta hala bulunabiliyorsa aynı modeli alıyorum. Neyse, bir bot, bir terlik koyuyorum, bir de ayağımdakiler olacak, yeter. Vücut temizliği için gerekli malzemeleri dört küçük, iki büyük havluya sarıp çantanın yan gözlerinden birine yerleştiriyorum, diğerine de iç çamaşırlar ve çorapları dolduruyorum. Kıyafetleri koyduğum orta kısımda bayağı yer var daha. Beş kitap koyuyorum sonra ikisini çıkarıp onların yerine iki yumak yün, bir kalemlik içinde çorap şişleri, makas ve iğne. Makas güvenlik kontrollerinde sorun yaratır mı diye düşünüyorum bir süre sonra küçük bir el işi makası olduğu ve yanıma aldığım sırt çantasında değil de bavulda olduğu için sorun çıkarmayacağı fikri ağır basıyor ve öylece bırakıyorum, hem, diyorum kendi kendime, sorun olursa bavulu açar, çıkarır veririm. Şöyle bir dolanıyorum ortalıkta, başka ne almalıyım yanıma diye. Tam, tamamdır demişken kiler dolabına gidip çubuk kraker paketlerini toplayıp bavulun üstüne yayıyorum. İki paket de maske koyuyorum, ne olur ne olmaz diyerek.
Sonra sırt çantamı biriktirdiğim çöplerden arındırmak için tamamen boşaltıyorum. İtinayla arkadan öne yeniden doldurmaya başlıyorum. Tablet, klavye, şarj aleti, defter, kitap, kalemlik, ecza çantası, yedek sigara, yedek çakmak, kağıt mendil, ıslak mendil, dezenfektan, kolonya, maske, bir kutu şeker, yarın da kulaklık, telefon, anahtarı koydum mu tamam diyorum.
İki çantaya bakıyorum, çok şey mi aldım yoksa eksik var mı ikilemiyle.. Kırgınlıklarımı, hüznümü, acılarımı bu çantalara sığmaz diye yanıma almayacağım diye gülümsüyorum, sanki onları içimde taşımıyormuş gibi. Ufacık da olsa avutuyorum kendimi, yol, diyorum, yeni bir görev, bir nevi kaçış, kendinden kaçamasa da insan bir süre vakti olmuyor kendi iç hesaplaşmalarına, iyi böyle, nafile olsa da anlık huzur, anlık avuntu, iyi böyle'nin naftalinli kokusu...
Şimdi diyorum, dinlenmeli..
Yola çıkmadan önce mutlaka dinlenmeli...
D.K.