Yol ayrımına geldiğimizde yıllar önce, yargılanırken ben ve yargılarken siz, kendi ayaklarımı buldum, belki de ilk olarak. Bulduğum ayaklarımla basmayı öğrendim önce, sağlam basmayı, sonra da yürümeyi. Çiçek bahçelerinden geçip de gelmedim buraya.
Buza yatırdım kırgınlıklarımı, kızgınlığımı. Bozulmadan beklesinler, zamanı gelince tazecik bulayım ve tekrar göğüs kafesime yerleştireyim diye. Öyle olmadı. Buz eridikçe baktım onlara ve gördüm ki sersefil yatıyorlar suyun içinde. Bıraktım, bıraktım boğulsunlar, kurtulanlar da suyla akıp gitsin diye. Hiçbir şey kalmasın istedim o günlerden bugüne, hiçbir şey, kızgınlıklar, kırgınlıklar bile.
Çiçek bahçelerinden geçip gelmedim buraya, dedim. Yine de çiçekler vardı yolum üstünde. Koparmadan kokladım bazılarını, bazılarından köküne zarar vermeden dal aldım, tohum aldım. Kendi çiçek bahçemi kurayım diye. Kurdum kendi çiçek bahçemi, rengarek çiçekleriyle, hepsine bir isim verdim ve dikkat ettim hep, dikenleri olmasın, olur da geçerse yolu birilerinin bahçemden, yara almadan yürüsün diye.
Yol ayrımına geldiğimizde yıllar önce, yargılanırken ben ve yargılarken siz, bilmiyordum bir gün kendi ayaklarım, kendi yolum, kendi çiçek bahçem olacağını. Ve bilmiyordum beni yargılayanların asla bir çiçek bahçeleri olamayacağını, asla üzerinde duracakları ayaklarını bulamayacaklarını. Ve bilmiyordum, günü gelip de "her şeye rağmen" ve "sayenizde" diyeceğimi.
Bugün karşılaştım birinizle. Buz eridiğinde görünen kızgınlıklarım ve kırgınlarımdan daha sersefil bir halde. Ve ben, taze kalsınlar diye buza yatırdığım sonra da kaderlerine terk ettiğim için göğüs kafesime yeniden yerleştirmemiş olsam da o kırgınları ve kızgınlıkları, karşılık vermedim, veremedim, vermek istemedim sahte bir gülüşe tutunmuş "merhaba"ya. Döndüm ve yürüdüm. Benim kendi ayaklarım vardı, kendi yolum, kendi bahçem ve şimdi içimde, bahçemde öten kuşların cıvıltısı, çiçeklere konan kelebeklerin huzuru var.
Almanya'daki 6840. Gün, kendime "aferin" dediğim tarih; 15 Mart 2024