22 Ocak 2024 Pazartesi

Iki hafta sonra on binlerce insanın öldüğü, yüz binlerce insanın yaralandığı, binlerce insanın kayıp olduğu, milyonlarca insanın evsiz kaldığı depremlerin yıl dönümü anmaları yapılacak. Alışılmış bir öğrenmişlikle. Hatta aynı alışılmışlıkla Marmara depremleri de anılır, çeyrek asrın tanıdık ses tonunda "unutma, unutturma" sloganıyla, çoktan unutulmuş olsa da. Hatta bu büyük depremlerin arasındaki tüm depremler, Van'da, Bingöl'de, Ağrı'da, Elazığ'da, Hakkari'de olan depremler alışılmış bir unutmuşlukla anılmayacak bile.

Dürüst olalım; ne zaman ki tüm ülkenin her noktasındaki acı, ülkenin her noktasındaki tüm insanları tarafından hissedilir, ancak o zaman bir ülke insanlarının ortak sevinçleri, ortak bayramları, ortak umutları, ortak gelecekleri olabilir. 

Dürüst olalım; bugünkü karanlık sadece sandık meselesi değil. Bugünkü karanlıkta ülkenin tamamını, tüm halklarını görmeyen, görmek istemeyen aydınların da gölgesi vardır.

Dürüst olalım; günü kurtarmak için kendi dört duvarımızda dönmeye devam ettikçe o duvarlar bir gün hepimizin üstüne yıkılacak ya da duvarları yıkılacak bir ülke dahi kalmayacak.

Dürüst olalım; otu boku boykot ederken asıl tepki koyulması gerekenlere tepki koymuyorsak, bu yüzyılda hala ölüyorsa çocuklarımız yıkılan binalarda, ölüyorsa çocuklarımız zırhlı araçlar altında, ölüyorsa çocuklarımız ambulans yokluğunda, ölüyorsa çocuklarımız sapıkların elinde, ölüyorsa çocuklarımız açlıktan, ölüyorsa çocuklarımız, yaşam ölüyor, gelecek ölüyor. 

Dürüst olalım; ölüyorsa çocuklarımız niye yaşıyoruz ve niye anıyoruz değiştirmek için hiçbir şey yapmadığımız acı hatıraları?

Unutma! Unutturma! demek için mi?

Biz elimizdeki cihazlarla "unutma" ve "unutturma" yazarken, yaşananları gerçekten de unutamayacak olanlara ne faydamız var. Bu iki sözcük mü acıları taptaze olsa da hala çadırlarda, soğuk, susuz yaşam mücadelesi veren insanların yaşamlarını düzeltecek. Bu sözcükler mi ölenlerin hesabını soracak. Bu sözcükler mi evlatlarının ölüp ölmediğini bile bilmeyen çaresizlik, ümitsizlik içinde arayan ailelerin çocuklarını bulacak. Bu sözcükler mi?

Bu sözcükleri yönetimdekiler de kendine muhalefet diyenler de kuracak. Lakin ölen bizim çocuklarımız, onların değil. Kayıp olanlar bizim çocuklarımız, onların değil. En kötü şartlarda yaşam mücadelesi verenler bizim insanlarımız, onların değil. Onların değil, çünkü olsaydı, izin vermezlerdi bu yaşananlara. 

Evet, dürüst olalım; gerçekten bizimse bu çocuklar ve ölüyorsa çocuklarımız, yaşam ölüyor, gelecek ölüyor. 


Bu bir çağrıdır; hadi hep beraber dürüst olalım, bu kez çıkıp konfor alanlarımızdan, çekip parmaklarımızı tuşlardan, kaldırıp yumruklarımızı değiştirelim tarihi; umudu, yarınları, sokak sokak, kent kent geri alalım çocuklarımızın yaşam haklarını, geri alalım ne varsa geleceğe dair.