22 Ağustos 2023 Salı

...Kuruluşunun 6. Yılında Kutupalong...


Birleşmiş Milletlerin 2022 yılında yaptığı açıklamaya göre, son on yılda; savaş, çatışma, din, ırk, milliyet ayrımcılığı, siyasi baskı ve iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle yaşadığı yeri terk edip başka bir yere göçen insanların sayısı yüz milyonu aştı. Bu insanların ise yaklaşık üçte biri (yaklaşık 32 milyon) ise mülteci konumunda. Ve yine maalesef bu insanların yarısı sağlıklı ve güvenli şartlara sahip değil.

Ülkelerinde savaş veya ciddi anlaşmazlıklara dayalı çatışmalar olan kişiler ve kendi ülkelerinde ırkları, dinleri, milliyetleri, siyasi görüşleri nedeniyle zulüm gören yahut görebileceğinden kuşku duyan kişiler mülteci statüsü alır. Mülteciler, uluslararası hukuk kapsamında sınır dışı edilmeye karşı yasal olarak korunmaktadır.

Mültecilerin çoğu kendilerine ev sahipliği yapan ülkelerde, mülteciler için hazırlanmış kamplarda ve çok zor şartlarda yaşıyorlar. Mültecilerin -bazı istisnai durumlar hariç- bulundukları ülkelerde kendileri için belirlenen yerleşim yerlerinden başka yerde ikamet etme hakkı ve çalışma izinleri yok.

[Her ne kadar olumlu bir istisna olsa da burada bir ayrıcalık parantezi açma ihtiyacı duyuyorum; AB ülkeleri savaştan kaçan Ukraynalı mültecilere özel haklar sunulmuştur. Ukraynalı mültecilere imkanlar çerçevesinde ev imkanı tanınmış, birçok Avrupalı aile Ukraynalıları evini açmış ve çalışmak isteyenlere de çalışma imkanı sunulmuştur. AB ülkelerinde sayıları her gün azalan- kısa süre kalıp ülkesine dönen- ve çoğalan olarak dört milyon Ukraynalı yaşıyor. BAMF (Federal Almanya Göç ve Mülteci Ofisi) 2023 Haziran sonu yaptığı açıklamada Almanya’da 1.081.457 Ukraynalı mülteci bulunmakta. Almanya’da tüm AB ülkelerinde olduğu gibi mülteci statüsü almak için uygulanan prosedür Ukraynalılar için kolaylaştırıldı. Karşılaştırma yapıp bu ayrımcılığın bir parçası olmak istemiyorum. Üstelik Ukraynalılara sağlanan imkanları doğru ve haklı buluyorum. Yanlış ve haksız bulduğum benzer şartlardan gelmiş olan diğer insanlara niye aynı imkanların sağlanmadığı.]

Bulundukları ülkelerde kamplarda yaşayan ve yasal olarak çalışma hakkına sahip olmayan mültecilerin bir kısmı eğer bulundukları kamplardan çıkış izinleri varsa kaçak olarak günlük işçi ya da seyyar satıcı olarak çalışmakta ve güvenlik güçleri tarafından tutuklanıp sınır dışı edilme riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. İstihdamın az olduğu ve genel olarak ekonomik sorun yaşayan ülkelerde mültecilerin kaçak olarak çalışması ev sahibi ülkenin vatandaşları ve mülteciler arasında da gerilim yaratmaktadır.

Türkiye’de yoğunluklu olarak Suriyeliler, Hindistan’da Sri Lankalı Tamiller, Pakistan’da Afganlar, Kenya’da Somalililer uzun yıllardır vatandaşlık koruması olmadan yaşayan büyük mülteci gruplarıdır. Ancak Bangladeş’teki Rohingyalar için durum Türkiye, Hindistan, Pakistan ve Kenya’da olduğundan farklıdır.

2017 yılında Mynamar ordusunun Rohingya halkına karşı başlattığı şiddetli saldırılar sonucu Rohingyalar sınırdan yürüyerek Bangladeş’e geçti. BM’nin Mynamar’ın Rohingya halkına karşı başlattığı saldırıları soykırım ilan etmesi üzerine Bangladeş’in güneyindeki Cox’s Basar’da dünyanın en büyük mülteci kampı olarak adlandırılan Kutupalong kuruldu.

Geçmiş yazılarımda “dünyanın en büyük mülteci kampı” değil, “dünyanın en büyük açık hava hapishanesi” diye adlandırdığım Kutupalong hakkında detaylı bilgi verdiğim için bu yazıda kısa kısa diyaloglara ve gözlemlere yer vereceğim.

- Kutupalong’da beşinci yılını dolduran 22 yaşındaki Jafar: “Ülkemde çok başarılı bir öğrenciydim, enerji sistemleri mühendisi olmak istiyordum ya da makine mühendisi ama benim burada yüksek öğrenim görme hakkım yok, çalışma iznim de yok. İşin gerçeği kamptan çıkmamıza dahi izin yok. Artık reşidim ve birçok kez, ne olacaksa olsun, diyerek Myanmar’a geri dönüş başvurusunda bulundum, başvurularımın hepsi geri çevrildi. Artık burada yaşamak istemiyorum, burada yaşamaktan başka seçeneğim olmadığını bilmek beni çok çaresiz hissettiriyorum, işin aslı; yaşamak istemiyorum.”

- On yaşındaki Balasa: “Babam önümde yürüyordu, annem ve ablam arkada. Çok ürkütücü bir ses duydum, önce babam düştü, babamın üstüne eğilince annem üstüme düştü. Ablam beni annemin annemin altından çekti, çıkardı, sonra kolumdan çeke çeke koşmaya başladı. Komşumuz Siyad bizi yanına aldı. Ablam Siyad’ın gelini oldu.” Balasa’ya, üç yıl boyunca konuşma ve resim terapisi uygulandı. Balasa halen yaşadığı travmanın izlerini taşısa da artık yaşadıkları hakkında konuşabiliyor. Balasa kamptaki kimsesiz çocuklar arasında kıyaslama yapıldığında en iyi durumda olanlardan biri.

- Ahmed 47 yaşında, kampta 10 yaşındaki Down Sendromlu oğluyla yaşıyor. Oğlu, Ahmed’in hayatta kalan tek yakını. “Oğlumu kucağıma verip ağaca bağladılar beni, önce karıma tecavüz ettiler sonra büyük oğlumun başına silah dayadılar, kızıma tecavüz etmesi için emir verdiler, oğlum kabul etmedi, oğlumu orada başından kurdular, sonra tekmeleyip kenara ittiler, kızıma üç kişi tecavüz etti. Öldürün, diye yalvardım, kızımı öldürsünler istedim, kızım daha fazla acı çekmesin istedim. Öldürdüler kızımı, sonra karımı. Beni de öldürün, diye bağırdım. Öldürmediler. Sen hayatta kal ki hiç unutma bu hatırayı, dediler. Unutmadım, her gün yeniden yaşıyorum, oğlum olmasa ya da engelli olmasa kendimi öldürürdüm, yapamıyorum ama her gün ölüyorum. Oğlumun zihninde de yaşananlar yer etmiş olmalı, birine kızdığı zaman üstüne yatıyor, sanki o işi yapıyormuş gibi ileri geri hareket ediyor, sonra kalkıp tekmeliyor ve elini kolunu sanki tüfekle ateş edermiş gibi yapıp yere tükürüyor.” Kamp şartlarında Ahmed için bu travmayı atlatacak tedaviyi sunma imkanı yok, oğlu için de kamp hiç uygun bir yer değil ki onun da travma tedavisine ihtiyacı var. Her ikisinin de kapsamlı tedavi için ehil kurumlara sevk edilmesi gerekiyor.

- Ahmed’in anlattığı oğluna ait "yaşananı kopyalama" kampta birçok çocukta görünen bir davranış. Dokuz, on iki yaş arası çocuklar şiddet içerikli oyunlar oynuyor. Birbirlerine ateş ediyorlar, yere düşene tekme atılıyor, köşeye sıkıştırıp soyunması emrediliyor... gibi...

- Ekbal kampa şimdi on iki yaşında olan torunu Norubal ve görme engelli oğlu Shafik ile gelmiş. “Norubal’ın babası, en büyük oğlum, onu bir daha hiç görmedim, öldü sayarım, gelinim, Norubal’ın annesi, hamileydi, dayanamadı yola, karnında yavrusuyla öldü. Shafik’in ve Norubal’ın ellerini hiç bırakmadım. Shafik görmedi hiçbir şey ama hissetti. Bağırıyor uyurken, kollarını savuruyor boşlukta, sanki bir şeyleri kovar gibi. Cin girmiş içine, diyorlar, ben inanmam. Norubal’ım da konuşmadı bir daha hiç. Oğlum kör idi, bülbül gibi öten, şen, güleç torunum da lal oldu. Ben de Allah bana uzun ömür versin, kol kanat olayım olabildiğim kadar evlatlarıma diye dua ediyorum.”

- Kamptaki genel atmosfer çok gergin, kampta kalmak istemeyen, başka bir ülkeye gitmek ya da Myanmar’a dönmek isteyen gençler dünyaya seslerini duyurmak için kampta sık sık yangın çıkartıyorlar. Bu yangınlar hem kendilerine hem halklarına zarar veriyor. Bu yangınlar kayıpları çok büyük, travmaları çok taze insanlarda travmaları tetikliyor ya da yeni travmalar, kaygılar geliştirmesine sebep veriyor. Ancak Rohingyaların Myanmar’a geri gönderilmelerine ilişkin tüm müzakereler durdurulmuş durumda.

- Bangladeş hükümeti çift taraflı bir tutum içinde, halka karşı kamptan rahatsız olduklarını, kısa bir süre için kurulacağı söylenen kampın artık bir şehir halini aldığını ve Bangladeş’in bunu kaldırmaya artık gününün kalmadığını söylerken; BM’ye gelen yardımların kesilmesinden korktuğu için her şeyin yolunda olduğunun sinyalini veriyor.

- Kutupalong’da bir diğer büyük sorun ise muson yağmurları. Kampta meydana gelen toprak kaymaları, yeterince sağlam olmayan kulübelerde oluşan hasar, sele kapılıp boğulan küçük çocuklar...

- Muson yağmurlarının oluşturduğu bir diğer büyük tehlike de üstün körü yapılmış kanalizasyonlardaki suların içme suyuna karışması sonucu oluşabilecek salgın hastalıklar.

- Beni ruhsal anlamda en zorlayan bölümlerden biri Myanmar’da ve yolda tecavüze uğrayan kadınların doğurduktan sonra istemedikleri çocuklarının bulunduğu yer. Çocuklar, yardım kuruluşlarının sevgi dolu gönüllüleri tarafından özenle, şefkatle büyütülüyor. BM, annelerle konuşması için psikolojik destek ekibi getirtmiş geçtiğimiz yıllarda. Ekipteki yetkililer, annelerin çocukları istemediğini raporlamış, hatta annelerin hemen hepsi çocukların kamptaki varlıklarını dahi bilmek istemiyorlarmış. Ekip rapora hem çocukların geleceği için hem de annelerin huzuru için çocukların evlatlık verilebilecekleri kurumlara aktarılması önerilini yazmışlar. Ancak BM bu hususta Bangladeş hükümeti onaylamadığı için herhangi bir çalışma sergilememiş.

- Bangladeş hükümetinde evlilik yaşına dair bir kanun maddesi olmadığı için, Kutupalong’da çocuk yaşta evlilik çok oluyor. Dört yıldır burada gönüllü olan bir ebe: “bazen günde 60 çocuk doğuyor, bazı anneler henüz on dört, on beş yaşında. Onlara doğum kontrolünü anlatıyorum ama onlar genelde eşlerine anlatmaya korkuyorlar. Korkunç bir kısır döngü içinde olduğumu düşünüyorum bazen.”



* Saat dört oldu, hava hala 33 derece, biraz uyumalıyım, imla denetimi yapılmadı, devam edeceğim..