Dün gece LeMan Dergisi'nin 26 Haziran'da yayınladığı karikatürün ardından yaşananlar dağarda sadece acı bir iz bırakmıyor, beraberinde çok fazla soru işareti de var.
Her zaman fikir ve ifade özgürlüğünü savundum. Bu demek oluyor ki; siyasal -İslam kısıtlaması getirmeden- din olgusuna tutunanları, gerçekten inananlardan ayırarak, inanç özgürlüğünü ve dini inanca dayalı yaşam tarzını da savundum.
LeMan dergisinde yayınlanan karikatürde herhangi bir dine (ne İslam ne de Yahudilik) saldırı, bu dinlere inanan (gerek Müslüman olsun gerek Yahudi) insanlara hakaret ya da bu dinlerin kabul ettiği peygamberlere yönelik aşağılama görmedim.
Peki sen bu karikatürde ne görüyorsun? diye sorsalar; barış arzusu, derim. Savaşın anlamsızlığını sorgulayan ve barış adına uzatılmış iki el görüyorum ben o karikatürde. Ben o karikatürde inanç sömürüsü yapanların, masum insanlar üzerine yağdırdığı bombaların eleştirisini görüyorum.
Benim bu karikatürde gördüğümü görenlerin sayısının az olduğunu sanmıyorum. Hatta halkı galeyana getirenlerin de benim gördüğümü gördüğünü ancak yıllardır bilinçli bir şekilde ekilen cehalet ve nefret tohumlarını kurnaz bir bilinçle biçtiklerini düşünüyorum. Çünkü onlar da biliyorlar, Türkiye bir şeriat ülkesi değil, hala laik bir cumhuriyet! Biliyorlar ki; resmedilen İslam dininin peygamber saydığı Muhammed değil, olsa da Türkiye Cumhuriyeti şeriatla yönetilmediğinden resmedilmesi suç değil.
Bu karikatürün çizilmesi şart mıydı? diye sorsalar; ben çizmezdim, derim. Belki de o karikatürde anlatılmak istenenlerin, -benim bu konuda hiç yeteneğim olmasa da- başka bir şekilde de çizilebileceğini düşündüğümden. Lakin bu düşünce, ne karikatürü çizenin fikrine ne kaleminin yeteneğine saygısızlık hakkı vermez bana, verse de ben bu hakkı, kişisel değerlerime ters düşeceği için kullanmam.
Kaldı ki ülkede ve dahi dünyada daha ciddi sorunlar var. Devam eden savaşlar, katliamlar var. Ölen çocuklar! Bombalardan, kurşunlardan kurtulmuşsa; açlıktan, tıbbi destek eksikliğinden ölen çocuklar, masum insanlar var. Afette, tren kazasında, tarikat yurdunda, öğrenci yurdunda, okulda olması gereken yaşta iş makinesinde, şantiyede, tarlada, zırhlı araç altında, asansör boşluğunda, açlıktan, soğuktan, nereden bulduğu meçhul uyuşturucudan, üç kuruşa tamah eden sağlık çetesi elinde, tecavüzcüsünün elinde ölen çocuklar var.
Sadece Türkiye'de değil, Dünya genelinde uzun yıllardır süregelen bir kaostan beslenme hali mevcut.
Bir toplumu yok etmeye yarayan en kötü özellikler ne? diye sorsalar; kendi gibi düşünmeyeni dışlamak, ötekileştirmek, başına gelenlere sessiz kalmak daha da kötüsü sevinmek, derim. Ve ne hazindir ki, benim en kötü diye adlandırdığım özellikler, -benim ömrümden de- uzun süredir siyasetin temeli haline gelmiş durumda. Üstelik bu hali, tiranlara, faşistlere has sanmak yanılgı, en çok onlarda görülse de.
Dün geceye dair çok soru işareti var, demiştim. Bunlardan biri, tekbir getirerek LeMan binasına saldıranlara gösterilen daha doğrusu gösterilmeyen tutum. Yıllardır hele son birkaç yıldır hatta son birkaç aydır anayasal haklarını kullanan, eylemleri şiddet içermeyen insanlara, en çok da kadınlara, eş cinsellere, trans bireylere, öğrencilere, gazetecilere uygulanan şiddet nedense dün gece uygulanmadı. Bu cümle şiddet uygulanmalıydı anlamına gelmiyor elbet. Bu cümle, anayasal haklarını hiçbir şekilde şiddet içermeyen eylemlerle kullanan hiçbir vatandaşa şiddet kullanılmamalı anlamını içeriyor. Oysa dün geceki eylemlerde şiddet vardı, olmasa "LeMan binasına saldıranlar" ifadesini kullanmazdım, buna rağmen engellemek adına hiçbir girişimde bulunulmadı. Aksine ülkenin İç İşleri Bakanı sosyal medya hesabından, karikatüristi, çok tehlikeli bir suçluymuş ve derdest edilmesi gerekiyormuş gibi gösterip emniyet güçleri tarafından şiddet kullanılarak ve ters kelepçe takılarak tutuklandığı anı yayımlamış. Bu, dini duyguları sömürme, toplumda kutuplaştırmayı arttırma, nefreti büyütme arzusu değildir de nedir?
Bir soru işareti daha; karikatür, dört gün önce yayımlanmış dergide yer almış olsa da saldırının dün gece gerçekleşmesini, hemen akabinde valiliğin eylem ve miting yasağı getirmesini, bugün İstanbul Saraçhane'de Ekrem İmamoğlu'nun hukuksuz tutukluluğunu 100. gününde protesto etmek amacıyla gerçekleşecek mitingle ilişkilendirmemek mümkün mü?
Kuma avuç avuç çakıl taşı atılıyor. Tek tek ama hep farklı yere. Amaç kumun dokusunu bozmak. Bu, Gezi Direnişi'nden beri böyle. Haksız hukuksuz tutuklamalar, gözaltılar, suçlamalar, hiçbiri için kanuna uyan sebep yokken hepsi ama hepsi belli bir sebebe hizmet ediyor. Ne bir anda meşrulaşan barış görüşmeleri, ne bir anda Bay Kemal'den, Kemal Bey'e dönen söylemler, ne orman yangınlarını söndürecek yeterli uçak yokken satın alınan\alındığı iddia edilen milyar dolarlık savaş uçakları, ne madenciler için koruyucu maske dahi yokken bulunan doğalgaz, ne selde insan kurtaracak bot, depremde canlı tespit edecek kameralar yokken ihasınsan togguna yerli milli itibar, ne her gün tekrarlanan "Türkiye bir hukuk devletidir" söylemleri ve daha niceleri sebepsiz değil, tıpkı bir karikatürün şu an memleket meselelerinin merkezine çekilmesi gibi.
Velhasıl konu karikatür değil, konu dini değerleri savunmak hiç değil. Çünkü korunmaya çalışılan gerçekten dini değerler olsaydı karikatüre gelene kadar nice dini değer ihlali var. Çizilen karikatürün dini değerlere değil savaşa karşı geldiğini anlamak için belki LeMan'ın daha önceki çizimlerinden de haberdar olmak gerek. LeMan dün gece sokağa dökülenler susarken de Gazze'de yaşananları çizmiş kalemleri tutanların dergisi. Kaldı ki "çocuğun rızası var" diyenlerle çocukların üstüne bomba yağmasına sessiz kalanlar, çocukların üstüne bomba yağdıranlara yardım eli uzatanlar, çocukları ölüme terk edenler aynı kişiler ve her biri, bir karikatürden çok daha tehlikeli!