Makyaj yapmayan, saç boyamayan, ruh haline göre kilo alıp veren (bir iki değil on küsürler), yüzündeki kırışıkları, kollarındaki ve memelerindeki sarkmaları, bacaklarındaki ve karnındaki çatlakları kendine hiç dert etmeyen ve kararlı bir şekilde kendine estetik müdahale etmeyi, ettirmeyi düşünmeyen biri olarak yüksek sesle diyorum ki; biri kendini, öz iradesiyle yaptırdığı estetik müdahaleden sonra daha iyi hissediyor, daha güzel buluyorsa buna kimsenin tek bir söz söyleme hakkı yoktur. Hele kalıplaşmış "aynı tornadan çıkma", "tek tip" gibi laflarla kendince aşağılayıp kendini üstün görmesi ayrı bir sorun. Lakin sorun bir değil ve maalesef çoğunun altında yatan temel sorun; kimilerinin hiç hakları olmasa da kendilerinde başkalarının hayatına karışmayı hakları görmesi yatıyor.
Evet, bu insanlar her yerde..
Tabii konu estetik olunca konunun birçok boyutu var. İnsanlara, özellikle kadınlara neredeyse dayatma haline gelmiş bir estetik sunumu var. Birçok kadın illa zayıf olmak uğruna sağlıksız besleniyor üstelik bu diyetleri uygularken sağlıklı beslendiğini düşünüp sağlığından oluyor. Çünkü birçok kadın haddi ve hakkı olmayan kişiler tarafından psikolojik şiddete uğruyor ya da medyanın kalıplaştırdığı güzellik(!) kriterleriyle kendisini psikolojik baskı altına alıyor. Kimi hassasiyeti olmadığı halde gluteni çıkarıyor hayatından kimi şeker kullanmamak adına şekerden daha zararlı tatlandırıcıları kullanıyor kimi hayvansal yağlardan vazgeçiyor kimi laktozdan. Fazla kilo(!) en çok mevzubahis edilen olduğundan ilk aklıma gelen, oysa liste yapılsa; dudaktı, memeydi, kalçaydı, saçtı, kaştı, gözdü, tırnaktı uzar da uzar.
Dayatılan güzellik uğruna uygulanan kimi zaman yanlış kimi zaman sağlıksız yöntemleri benim onaylamam mümkün değil elbet. Lakin ısrarla anlatmaya çalıştığım, yetişkin bir birey hayatıyla ilgili bir karar almışsa hele de o kişiyle şahsi bir bağınız yoksa; hiç ama hiçbir şey söylemeye hakkınızın olmadığı. Ne kendini daha iyi hissedecekse estetik müdahalesine ne de kendini iyi hissediyorsa hiçbir estetik kaygısı olmayışına...
Bu kadar basit!..
---○---
Ve zihnim boş durur mu estetik konusundan hemen bir yaldızlı çağrışım getirdi;
"Kendinden memnun olmayan insanlar, başka insanların kendinden memnun olmak için yaptıklarını, biraz kibir çokça kıskançlık eşliğinde eleştirirler."
Tabii Johann Heinrich Jung-Stilling, bu sözleri, estetik müdahaleler için söylememiş ve tam olarak hangi bağlamda söylediğini anlamak için Jung-Stilling'i de anlamak gerek kanısındayım.
Ailesine kabul ettirmesi çok zor olan gerçek mesleğini (göz hekimliği) icra edebilmek için Strazburg'daki tıp eğitiminin ardından, Heidelberg'de İktisat eğitimi almış Jung-Stilling. Hatta ardından bir yandan aile işletmesini yönetirken diğer yandan Heidelberg'de iktisadi bilimler alanında öğretim görevlisi olarak, sonrasında da Marburg'da iktisadi bilimler profesörü olarak görev almış. Profesör unvanı sayesinde ailesinin gözünde bir miktar saygınlık kazanınca tıp alanındaki araştırma ve eğitimlerine -aile işletmesindeki görevini ihmal etmeden- devam edebilmiş.
Jung-Stilling, Cerrahi ve Anatomi alanında Johann Friedrich Lobstein'ın öğrencisi olma şansını yakalamış ve böylece Almanya'da ilk katarakt ameliyatlarını gerçekleştiren Oftalmolog olmuş.
Jung-Stilling binlerce kişiyi ameliyat edip sağlığına kavuştursa da hekimliğine dair bugüne kalan hatıralar arasında en bilineni, ameliyat sırasında yaptığı bir hata yüzünden Heinrich Ludwig von Lersner'in kör kalması olmuş. Bunun için muhtemel sebep, "kişi, kendinin yargıcı olabilmeli ve suçlu olduğuna inanıyorsa, suçluluk duygusunu yaşamalı. Kişinin, kendini ve hayatı kabul etmesi için tek yol budur!" ilkesiyle hareket etmesi ve arkadaşı Johann Wolfgang Goethe ile beraber yazdığı (oto)biyografi; Heinrich Stillings'de ameliyat sırasında yaptığı hatayı ve buna dayalı tüm hislerini uzun uzun aktarmış olması ihtimal dahilindedir.
Jung-Stilling'in 8 ciltlik (oto)biyografisi haricinde, günümüze ulaşmış, tıbbi bilgilerini aktardığı birçok eseri vardır. Jung-Stilling'in aynı zamanda iktisadi bilimler, ormancılık, ziraat, toplum bilimi, zamanımızın devrimci ruhu, teoloji, mistisizm gibi bir çok konuda sayısız eseri ve 6 romanı vardır. Ancak Jung-Stilling'in kendine dair en çarpıcı yazıları, ölümünden sonra varisleri tarafından yayınlanan günlüklerinde yer alır.
Jung-Stilling, günlüklerinde sadece mesleki değil özel birçok detayı da ayrıntılı bir şekilde yazmış. Jung-Stilling, günlüklerinde en çok, ailesinin, kendisini (asla) olduğu gibi kabul etmediğini, ailenin erkek çocuğu olduğu halde aile işletmesinin başına geçmek yerine tıp okumayı tercih etmesinden kaynaklı uğradığı baskıyı, yer yer fiziksel boyuta da ulaşmış psikolojik şiddeti anlatır.
Jung-Stilling satırlarında sık sık kendisine duyduğu hayranlığı dillendirir, bu hayranlığı narsisizmden ayırmamızı gerektirecek sebepleri en iyi açıklayan satırları ise; 1800 yılında, 60. Doğum gününde yazar.
"Kendimi sevmek, kendimi övmekle geçen 60 yıl.
Fakat ben kendimi olduğum gibi sevmeseydim ve övmeseydim; bunca aşağılanma içinde, öz saygımı kaybederdim ve o zaman dünyaya gelmiş olmamın, bir lağım faresinin var oluşundan daha az değeri olurdu.
Ne hüzünlüdür ki; ben, aileme, hele de babama, son derece önemli, aynı zamanda seçkin bir meslek olan hekimliği, ticarette kazanacağım kadar para kazanamayacağım için kabul ettiremedim. Babam için her zaman, varsıllık ve beraberinde getirdiği saygınlık, benim idealerimden önemli oldu. Onu ve diğerlerini memnun etmek ve nihayetinde kendi mesleğimi icra etmek için onlara, sayısız diploma, onay belgesi ve unvan susmam gerekti. Oysa en verimli yıllarımda kendi mesleğime dair çok şey öğrenebilirdim. Altmış yılın sonunda hesap vereceğim, kendi idealime ulaşmak için gönlünü hoş tutmak zorunda olduğum kimse kalmadı ama yeni şeyler öğrenecek, ideallerim peşinde koşmaya yetecek gençliğim de kalmadı. Artık yaşlı bir adamım, yine de kendime diyorum ki; Stillings Heinrich, kolay olmadı ama yaptıklarını hakkıyla yaptın, övgüyü de takdiri de fazlasıyla hak ettin. O yüzden, iyi ki doğdun Stillings Heinrich ve iyi ki kendini sevdin."
Evet, keşke herkes kendini olduğu gibi sevse. Lakin herkes bilir ki "keşke" dünya üstünde en boş sözdür.