https://t24.com.tr/yazarlar/ceren-onder-kandemir/gule-gule-canim-benim,50273
Boğazımda yerini sık sık gözyaşlarına bırakan bir yumru eşliğinde Ceren Önder Kandemir'in yazısını üst üste iki kere okudum az önce. Ceren Önder'in de tıpkı benim gibi babasıyla, annesiz ve babaannesinin yardımıyla büyüdüğünü öğrendim.
Çok sevilen bir babanın gidişi her zaman erken olsa da Ceren'in benden 18 yıl daha şanslı olmasını biraz kıskanmış olabilirim.
Yazdıklarını, yazarken hissettiklerini çok iyi bildiğimi düşündüm.
Özlemi içimde asla bitmeyen babama bir an daha yoğun özlemle sarılma isteğiyle sarsıldım.
Ölümle gidişlerin en kötü yanı, bir daha asla gözler açıkken güldüğünü görmemek, video ya da ses kaydı yoksa hafızada kalandan öte sesini duyamamak, dokunamamak, sarılamamak.
Ceren Önder'in acısını, hissettiklerini çok iyi bilsem de; çok iyi bildiğim bir şey daha var, Ceren de benim gibi şanslı bir kadın, şanslı bir evlat. Çünkü bir evladın, hele de kadının toplumdaki varlık mücadelesi hiç bitmemişken, bir kız evladın baba sevgisini doyasıya yaşamış olması kadar değerli bir şey olamaz.
Bir kız evladın babayla konuşabilmesinin, babaya yüreğini açabilmesinin, babanın yüreğini şeffaf görebilmesinin, babaya güvenebilmesinin hayatı göğüslemesi üzerinde masif etkileri vardır.
Ve fakat baba sevgisini doyasıya yaşamış kadınlar, ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, baba kaybını daha yoğun yaşarlar. Bunu da biliyorum, çok iyi hem de. Belki de bu yüzden, yazıyı okuduktan sonra babama sarılma arzusu ile sarsılırken bir yandan Ceren'e de sarılmayı diledim. Sarılıp teselli etmeye çalışmadan, sarılıp teselli bulmadan ağlamak...