27 Ocak 2025 Pazartesi

kusura bakmayın, bir ülkede pisi pisine insanlar ölüyorsa, çocukların geleceği, eğitim hakları baltalanarak, ekonomik şartların altında ezilerek yahut uyuşturucularla zehirlenerek yok ediliyorsa, ülkede seçilenler yönetimde söz hakkına sahip değilse, ülkede sözde değil, özde muhalefet eden kişiler bir avuç kalmış, onlar da yalnız bırakılıyorsa, hayattaki en büyük eylemi sosyal medya paylaşımı olan -ki o paylaşımları da "söyleyecek çok söz var ama" diye yumuşatan- insanlar çoğunluktaysa, birileri -neden tatil yapamadıklarını sorgulamadan- yangında ölen insanları zenginlikle suçlarken, diğerleri yangında ölenleri zenginlikle suçlayanları -eğitim öğretimden mahrum kalışlarını sorgulamadan- cahillikle suçluyorsa, gerçek suçlular makamlarında oturmaya devam ederken "en koyu solcu" olduğunu iddia edenler, sınıf kavramını, "bizden olanlar" ve "bizden olmayanlar" diye ayırma cüretini gösteriyor, halkı bir bütün olarak göremiyorsa, mevcut yönetimin, iktidar süreçlerindeki en büyük korkusu olan gezi direnişinin ardından yıllar geçtiği halde hala geceden sabaha birileri suçlu bulunup tutuklanıyorsa, ülkelerini sevmekten başka hiçbir "suç"u olmayan insanlar siyasi tutuklu değil, siyasi tutsaksa ve tüm yaşananlara rağmen, hiç kimse aslında gayet konforsuz olduğunun farkında olmadıkları konfor alanlarını terk etmiyorsa "hiçbir şey değişmez" demeyeceğim, değişir ve o değişim sadece daha kötüye olur. 

yazıya "kusura bakmayın" diye başlamıştım, gereksiz bir söz gelişi oysa. çünkü kusura bakan yok, olsa da kusur bende değil, her şeyi ak'layanlarda ve ak'layanlara sessiz kalanlarda. 

gazeteci bir arkadaşım "sosyal medya paylaşımlarının arkasında duran insanlar sokağa çıksa, hiçbir şey yapmadan sadece durdukları yerde birkaç kez zıplasa saraydaki sandalyeler yerinden oynar" demişti. haklı. lakin onun haklılığı da sadece kendisine "haklı" dedirtecek, toplumsal demansın içinde kaybolacak sisli bir hücre kadar. 

24 Ocak 2025 Cuma

"Türkiye'de basın özgürlüğü yoktur ama "Türkiye'de basın özgürlüğü yoktur" demek suçtur." Deniz Arman

"Sana ne?" demeyi öğrenmek on yıllarımı almıştı, ardından kendime, şimdi de "bana ne?" demeyi öğrenmelisin, demiştim. Ve fakat bunun asla gerçekleşmeyeceğini hatta iyi ki gerçekleşmeyeceğini biliyorum. Zira "bana ne" denilmemesi gereken o kadar çok şey var ki. Hele de tüm yaşananlara rağmen birlik olmayı öğrenemeyen, en zor şartlarda dahi örgütlenmeyi başaramayan toplumlarda bireysel mücadele bazen yarına inanmak, inanabilmek için elzem, belki de tek yol.

20 Ocak 2025 Pazartesi

"işte yine baş başayız

içimin acısı

yine biz bizeyiz 

ver elini

sus 

ne olur

incitme beni

ey kalbimin ağrısı

ver elini çıkalım seninle

soluksuz kalmadan sessizce

bu karanlık uğultulu ormandan"


17 Ocak 2025 Cuma

Bir çocuğun ağzından döküldüğünde çok üzücü olan sözlerden biri;

"Eğer havaya karışıp yok olsaydım; fark edecek kimse olmazdı."



Bir çocuğa, arkadaşlarının, öğretmenlerinin bu hissi vermesi -ki bu durumda arkadaşların "arkadaş", öğretmenlerin "öğretmen" olarak tanımlanması ne kadar doğrudur- yeterince kötüyken; ailesinin de bu duyguyu hissettirecek kadar uzak olması kabul edilir bir şey değil. Lakin bu çocuk var, değil içini, dışını dahi görmeyen insanlara rağmen yaşıyor. Ve aslında dikkatle bakarsak, bu çocuklardan çok var. Toplum, onları, yani çocukken görmezden geldiklerini, birer yetişkin olduklarında "tuhaf" sözcüğü ile damgalıyor.



9 Ocak 2025 Perşembe


İlk olarak bir kar tanesini böyle gördüm.

Milyonlarca dört yapraklı yonca bulmuş gibi hissediyorum... 

Saat henüz sekiz buçuk olmadan 6000 adım hedefini tamamladığıma göre; hava ve saat farkının yarattığı olumsuz etkilerden kurtulmuş bir enerjiyle günlük hayatın temposuna dönmüş olduğumu düşünüyorum. Tabii birkaç hafta sonra doya doya buongiorno ve ciao diyecek olmanın heyecanı da doping etkisi yaratmış olabilir. Şimdilik Guten Morgen Universum...